25 Ağustos 2016

Atatürk "Bizim toplumumuzun uğradığı başarısızlıkların sebebi, kadınlarımıza karşı ihmal ve kusurdur."

 

Bir toplum, cinslerden yalnız birinin yüzyılımızın gerektirdiklerini elde etmesiyle yetinirse, o toplum yarı yarıya zayıflamış olur. Bizim toplumumuzun uğradığı başarısızlıkların sebebi, kadınlarımıza karşı ihmal ve kusurdur.


Refik Durbaş - İklim


Düşünde yaşadıklarını
uyanınca da görebilseydin

Düş ile uykularını
birbirine ekleyebilseydin
Gece ile gündüzü
yalnızlık ile hüznü
ay ışığı ile rüzgârı
sevda ile karasevdayı
ekleyebilseydin birbirine

O zaman açılır mıydı
kapıları düş ile uykunun?

Keder ile kaderin
neşe ile sevincin
ruh ile bedenin
ırmak ile dağların
gurbet ile sılanın
aşk ile yalnızlığın
sevda ile karasevdanın
kilitsiz kapıları?

Ki ömür, görünmez bedeniyle
göğünde bir bulut olarak
kim bilir kaç yıldır, dolaşmakta?

Düşleri kayıp bir akarsu dehlizi
uykusu bir dağ kovuğu …

Ah! Düş gücünün esareti hayat
kim bilebilir yaşadıklarını?

Gecenin alfabesini kim okuyabilir
gündüzün denklemini kim?

Sen ki Musa’yı ve İsa’yı
ve Muhammed’i gördün
Beethoven’i, Mozart’ı,
Dede Efendi’yi dinledin
Yedi denizler aştın ve yedi dağlar
ruhunu yedi nehirler
aynasında seyrettin

Yazının münkirliğine,
ayın ve güneşin
icadına tanık oldun
baruta ve engizisyona
savaş ve barışa
aspirine ve yalnızlığa
sevda ve zelzeleye
sellere ve karasevdaya
şiire ve internete
aşina kıldın kendini

Ne kaldı öyleyse
alfabesi ezbere bilinen
o ruh ve bedenin
iskeletinden başka?

Öyleyse zaman
azat olsun mekândan
mekân zamandan münezzeh…

Başlasın mazinin sararan rengi
ve gelecek günlerin ahengiyle
sevdanın ve sevincin iklimi…
Zaman, işte o zamandır şimdi… 


Living stills

 



Murathan Mungan "İyi bir kitap yalnızca okuma hazzınızı beslemez, aynı zamanda sizde uyandırdığı duyguyu başkalarına aktarma arzusu verir size. Yaşamın döngüsü mirası devretmek üzerine kuruludur."

Şairin Romanı...Kendi boşluğunuzla yüzleşmeden varlığınızı dolduramazsınız. Şiir bizim kendimiz olmaya açılan kapımızdır. Ama bazen kendi kapımızı yüzümüze kapatırız. Kim olursanız olun, nasıl olursanız olun, ama kendinize girip çıktığınız bir kapınız olsun çocuklar. Az olun, ama hakiki olun! Bir gün kendi kapınızı çalacak yüzünüz olsun.


Bir yolcu, yolda her şeyi görmez..Yolu her şeyde görür. Her şey bir yoldur çünkü.

Bilmek hayatta kalmaktır..Unutmayın, ne kadar çok şey bilirseniz yaşama şansınız artar. Hem sonra öğrenmeyi bir sanat, bir yaşama biçimi haline getirmeniz gerekir, bunun sırrıysa, öğrenmenin aynı zamanda bir haz, bir zevk olduğunu anlamaktan geçer. Öğrenmenin hazzı olmadan insan tamamlanamaz. Bakın çevrenizdeki birçok insanın yarım kalması bu yüzdendir.

mutlu musunuz peki?
"huzurluyum. Mutluluk benim için hiçbir zaman önemli olmadı. Daha cok raslantı gibi yaşadım mutluluğu. Kısa anların hediyesi gibi. Yaşamın karşıma çıkardığı bazı anlar benim için mutluluk demekti, o kadar.

Kibrit Çöpleri...Yaranın çıplağına vurulmaz. Anlatmaya soyunanlar buna güvenir. Giyinik yaralarla yazanların, anlatanların hikayelerindeyse bizi inandırmayan bir şeyler vardır. Sonra yara kilitleri. Kimilerinin ilk yarası kendinin kilidi olur; bir daha açılmaz. Yarasının farkında bile olmadan yaşayanlarınsa anlatmaya, dinlemeye değer hiçbir hikayeleri yoktur, onların düzayak mutlulukları vardır; kolay sevinçleri.

Aşkın Cep Defteri...Bazı insanların yüzü buralı değildir. Görür görmez anlarsınız. Çekip gideceklerdir, hem de ilk fırsatta. Dolayısıyla onlara bakarken onları yaşanan anın boşluğuna çivilemek istercesine bütün gözlerinizle bakarsınız. İleride anımsamanızı kolaylaştıracağına inandığınız dipdiri bir dikkatle bakarsınız. Sonradan yaşadıklarınız ne olursa olsun, ilk bakışta gördükleriniz doğru çıkar. Çekip giderler gene de. Yazınızda yazılıdır bu.
Bakışlarınızda da.

Kader aradığı kişiyi insanın karşısına her seferinde kapı komşusu olarak çıkarmaz. Uzakları yakın etmek düşer size. Haritaları seviniz.
 
Üç Aynalı Kırk Oda...Varlıklarını özür diler gibi suçlu duygularla kıvranarak yaşayan, ancak sevilirlerse dünya tarafından bağışlanacaklarını düşünen, bütün o bedbaht kadınların, o dipsiz sevilme ve şefkat ihtiyacı sonuçta esaretleri oluyor.

Bazı şeyleri ötekilere/onlara anlatmak güçtür. anlamaya hazırdırlar. anlamak isterler. anlamaya çalışırlar. fakat asıl zor olanın, sizin için güç olanın, bu anlatma çabası olduğunu anlamazlar.

Hiçbir şeyi sahiden yaşayamıyorum. sevinemiyorum, sevemiyorum. bütün duyarlılıklarım sahte, düşünülmüş, tasarlanmış, bütün inceliklerimin etkisi ve sonuçları hesaplanmış. bütün duyarlı yanlarımın çürüdüğünü duyumsuyorum. sanki gövdemin bir parçası usul usul çürüyor. karşı çıktığım bir dünyanın parçası oluyorum. (...) acı çekmeyi kuruyorum, sevmeyi, aşık olmayı, dost, arkadaş olmayı kuruyorum. sonra kurduklarımı yaşıyorum, kurduklarıma insanları inandırmak istiyorum.inanmadıkları zaman deliriyorum, suçluyorum, suçlanıyorum.

Hiç önemsemiyormuş gibi gözüküp, deliler gibi önemsiyordum. bu da benim ikilemimdi.

Ne zaman içime biraz fazla baksam, yükseklik korkum depreşir.

Geçmiş bir ecza dolabı kadar temiz ve "steril".Geçmişteki hiçbir şeyin değiştirilemezliği,ölüme yakın bir keskinlik kazandırıyor yaşadıklarına.Geçmişe hiç dokunulamıyor.Hatıra,zalim kudretini dokunulmazlığından alıyor.Tek tek kişilerin hayatları masala benzese de,hayatın kendisi oyuna benziyor.

Çünkü sevmek, sessiz ve tek başına bir şeydir. Sevmek yalnızlıktır. O'nu eskisi kadar sevmeyeceğinden korkuyordu. O'nu uyandırmaktan korkuyordu.
Eskisi kadar sevemeyecekti, belki de hiç sevemeyecekti. Çünkü arada o orman, o karanlık, o geçitvermez, o yeşermekten kararmış orman olmayacaktı artık. Duman inceliğinde bir boşluk dolanıyordu yüreğini.

Hayatımda bir şeyler değişsin istiyorum. sürekli bir şeyler değişsin. sonra da çok korkuyorum. her şey değişecek diye korkuyorum.

 Bazı umutlar başka zamanlarındır

Murathan Mungan...iyi sanatın, iyi şiirin bir yardımı da buydu insana..sizi sahip olmadığınız zamanlara taşırdı; yalnız geçmişe değil geleceğe de.

Sanat değişimi biriktirir, zamana yayar. İyi bir kitap yalnızca okuma hazzınızı beslemez, aynı zamanda sizde uyandırdığı duyguyu başkalarına aktarma arzusu verir size. Yaşamın döngüsü mirası devretmek üzerine kuruludur.

Acı veriyorsa geçmiş, geçmemiş demektir.

Aşk,her mekana kendi rengini verir.Dünya değişti sanırız.

Aşk da bir nasip işidir.Herkese nasip olmaz.

sen şehre sırtını dönen uykusuz dağlı gemiler nerde (ki çoğu hüviyetidir melankolinin) nerde aykırı mavzerler (onlara sığdıramazsın ki öfkelerini) barut esmeri tenine sevdalarımı sürdüğüm nasıl taşıdın bunca yıl delirmiş saçlarında o eski şark yelini biliyorum dokunsam parmaklarım kırılır dokunmasam eşkıya uykusuzluğu çetin silahlar gibi.

En iyi çare budur. Ayrılık başlangıçta zor gelir onlara, üzülürler, dem çekerler ama bir süre sonra varlıkları acı bir özgürlük kazanır. Derin bir baş dönmesi yaşarlar...bırakın başları dönsün kendilerinden. İki kişilik yalnızlıkları tek kişilik yalnızlığza inene kadar yalnız kalsınlar.

Senelerce, senelerce evveldi;
Bir deniz ülkesinde... ve belki de
birbirine aktardığım defterlerin hepsinde
bu şiir vardı:
Senelerce, senelerce evveldi;
Biz seninle orada, o deniz ülkesinde tanıştık
uzak denizler, uzak yakınlıklar içinde
bir Kadırgada iki korsan
tarih, yarın, ütopya dolu sandıklar arasında
birbirimizi yaralarından tanıdık
dışı korsan, içi iç denizlerde yaşayan çocuklardık
konuşamadıklarımız bir bulut kalınlığında
duruyordu aramızda
oysa konuşsak yada dokunsak birbirimize
çekip gidecekti içimizdeki o korkunç noksanlık
batık gemilerin deniz diplerini saran
umutsuzluğu vurmuştu yüzümüze
birbirimizden ve aşkın keşfedilmemiş gizlerinden
ürküyorduk
bir definenin ikiye paylaştırılmış haritasında
bilmeden
birbirimize doğru ilerliyorduk.

Kadından Kentler...Sonradan çok düşündüm: Madem insanların gerçekleri değişiyordu, neden içinde yaşadıkları değil, yaşamayı seçtikleri geçmiş zaman parçası kendi gerçekleri olmasındı? Vazgeçmenin mutluluğu yok muydu? Bütün bu soruların derinleştiği, gerçeğe ve zamana açılan kapılar benim içimde de açıldığında, artık o yoktu. Bunları konuşabileceğim kimse yoktu. Bana kendi kendime konuştuğum geniş bir zaman kaldı.

Hayatın eski günlere benzediği zamanlar neşelendirirdi onu. Bir koşu komşuya seğirtircesine eski zamanlara gidip gelir; gözleri o günlerin buğulu ışığıyla parlar, konuşurken sesi incelirdi. Belki de hayat herkes için gençlik demekti.

Onun gün günden dalgınlaşan gözleriyle, kendisinin gün günden farklılaşan gözleri arasında günlerin değişen ışığı can yakıyordu. Annesiyle kendisini yalnızca ana-kız değil, aynı hikâyede benzer kaderi paylaşan iki kadın olarak düşünmeye başlamıştı. Bir yerlerde kendilerine ait bir dünyayı kaybetmiş iki kadındılar sanki; anne-kız olmalarıysa sadece tesadüftü.

Bu anın hüzün verici, dramatik bir an olduğunu biliyor, ama kendi fazla bir şey hissedemiyordu. Herkesin içinde kırılan yerin sahibinden götürdüğü şeyler farklıydı.

Bazı anlar kendiliğinden uzar. Öyle oluyor. An uzuyor. İçinde bulunduğu an, bütün hayatına yayılırcasına uzuyor.

Bazı Yazlar Uzaktan Geçer...Bir anıyı görmeye gittiğinizde neye dokunsanız canınız acır.



Yeter ki sonu iyi bitsin - W. Shakespeare

Baban gibi ol davranışlarında ve tavırlarında 
Soyun, meziyetlerin yol göstersin sana Gönlündeki ülken için, 
Ve dürüstlüğün ortak olsun ilk evlatlık hakkına.

Herkesi sev, azına güven, haksızlık etme hiç kimseye.
Kaba güçle değil, zekanla çık düşmanının karşısına
Kendininmiş gibi savun dostunun hayatını.

Benim için herşey bitti artık.
Bertram'la birlikte hayatım da gitti.

Bu tıpkı göklerdeki parlak bir yıldızı sevip
Onunla evlenmeyi düşünmek gibi.
Oysa o kadar yukarılarda ki o.
Onun dünyasına giremediğime göre,
Yetinmeliyim uzaklardan gelen parlak ışığıyla.
Kendi kendinin işkancecisi oldu sevgimin istekleri:
Bir aslanla çiftleşmek isteyen dişi geyik,
Sevgisi uğruna ölmek zorundadır.
Her an, her saat onu görmek güzeldi, ama işkenceydi
Ne güzeldi onun kemerli kaşlarını,
Şahin gözlerini, dalgalı saçlarını gönlümün tuvaline çizmek.
Ne kadar başarılıydı yüreğim,
Kaydederken yüzündeki her çizgiyi, her anlamı.
Ama şimdi gittiğine göre,
Benin tapınan hayalim kutsamalıdır ondan yadigar kalanı.

Çoğu kez kendimizdedir derdimizin devası,
Oysa göklerde ararız hep yerde bulacaklarımızı.
Göklerdeki yazgımız bir fırsat verir her zaman,
Ama biz akılsızsak geri çeker planlarımızı.
Aşkımı bu kadar yükseklere çeken hangi güçtür?
Onu hayalimde canlandırırım her an.
Ne yazık, hoş görülmez onu görmem kanıyla canıyla!
Doğa herşeyi birbirinden farklı yaptığı halde,
Sanki bizler eşit yaratılmışız gibi,
Birleştiriyor sarmaş dolaş ediyor bizleri.
Mutsuzlukların bedelini ince eleyip sık dokumak için.
Alışılmadık şeyler yapmak imkansız olurdu.
Ve heralde yaparlardı yapılması gerekeni.
Değerini göstermek için çabalayıp da,
Sevdiğini kaçıran kimse var mı acaba?

Unvanı yok diye sevmezlik etme!
En umulmadık yerden erdem yeşerirse,
Onu yapan çıktığı yeri de yüceltir.
Erdem yoksa eğer, unvanlarla şişindiğimiz yerde
Sabun köpüğüdür onur dediğimiz şey de.
İyi olan için unvana gerek yoktur;
Nitelik unvanla gelmez, ama kötülük gelebilir.

Soyluluk hemen he an mezar taşına yazılan,
Bizleri tutsak eden akıl çelen bir sözcüktür sadece,
Aldatıcı ölü bir ganimettir.

Karanlık bir yuva, sevilmeyen bir eş yanında,
Savaş hiç de zor bir iş değil.

Yabancılar ve düşmanlar ayırmayı sever,
Öpmeyi değil.

Yitirdiği onuru kazanamaz asla kılıcı.

Güllerimiz bir kez topladınız mı,
Bize batsın diye dikenlerimiz kalacak yalnızca
Ve kayıtsızca alay edeceksiniz çorak çıplaklığımızla.

Bazen yüzlerce yemin gerçeği var edemez,
Ama bazen de tek bir yemin gerçeğin kendisidir.

Birbirine benzermiş erkeklerin yemini.

Bazen kaybettiklerimizle ne kadar büyük bir rahata kavuşabiliyoruz!

Yeter ki sonu iyi bitsin;
Her şey kralın huzurunda sonuçlanacak.
Nasıl biterse bitsin,inceldiği yerden kopsun,
Şan şöhret getirecek bu son.

Önemsiz bir fiyat biçeriz sahip olduğumuz ciddi şeylere,
Onları tamamen kaybetmeden anlamayız değerlerini.
Gönül kırmak daha çok kendimize haksızlıktır,
Önce sevdiklerimizi yok eder,
Sonra da ağlatır bizi küllerinin ardından.
Sonra sevgimizin aklı başına gelir geç de olsa,
Feryat eder görünce neler olduğunu;
Utanç verici nefret, aşkımız uyurken bastırır bizi,
Sevdiğimizi yok ederek doyurur kendisini.


Dalai Lama "Bir yılda hiçbir şeyin yapılamayacağı iki gün vardır. Birine dün deriz, diğeri de yarındır. Bu yüzden bugün sevmek, inanmak ve özellikle de yaşamak için doğru gündür.”