21 Ağustos 2016

Carl Rogers "Psikolojik olarak sağlıklı veya kendini tam olarak onaya koyan insanın özellikleri."

1- tüm yaşantılara açıklık,
2- her anı dolu dolu yaşama eğilimi,
3- kişinin başkalarının düşünceleri veya mantığı yerine kendi içgüdüleriyle davranabilmesi yeteneği,
4- düşünce ve davranışta özgürlük duygusu,
5- yüksek düzeyde yaratıcılık.


Konfüçyüs " İnsanları geçimsiz yapan sevgisizliktir. Birbirine düşman eden iletişimsizliktir. Güzellikten yana ne varsa yok eden ilgisizliktir. "




Virginia Woolf - Dışa yolculuk

 
Dışa Yolculuk, Virginia Woolf’un 1910-1915 yılları arasında yazdığı ilk romanı. Yazarın daha sonraki yapıtlarına ışık tuttuğu gibi o yapıtlarda öne çıkan pek çok özelliğin ve temanın da öncüsüdür: yaratıcı bir üslubun, kadın bilinçlenmesine odaklanışın, cinsellik ve ölüm temalarının.

Londra’nın dış mahallelerinden birinde halalarının yanında kapalı bir yaşam süren genç ve masum Rachel Vinrace, babasının gemisiyle ve küçük bir grupla birlikte Güney Amerika’ya yolculuk eder. Siyaset dünyasına da toplum yaşamına da uzak olan genç kız, gemide tanıştığı yazar Terence Hewet’le nişanlanır; bu ilginç yolculuk Rachel için aynı zamanda bir içsel yolculuk da olacak, girdiği entelektüel ortamda özgürlüğü tanıyacaktır. Edward dönemindeki yaşam tarzını eleştiren ve satire eden Woolf’un sonraki romanı Mrs. Dalloway’in Clarissa Dalloway’i de ilk kez burada ortaya çıkar. Woolf’un başka hiçbir romanında olmadığı ölçüde gençliğin, hayatın heyecanını yansıtan, kadın bakış açısını güçlü bir şekilde öne çıkaran Dışa Yolculuk, İngiliz toplumunun yapısını, inançlarını ve önyargılarını, ayrıca kadın-erkek ilişkilerini, dini ve ölümü de irdeler. Otobiyografik öğeler de taşıyan roman Woolf’un iç dünyasının, aşklarının, tutkularının, inançlarının ve özyaşamının izlerini görmek mümkündür. Dışa Yolculuk belli bir zamanda yer alsa da insanlar arasındaki ilişkileri ele alışı evrenseldir.
 

Audrey Hepburn "Biz kimseye ait değiliz, kimse bize ait değil. Birbirimize bile ait değiliz. "

Pembeye inanıyorum. Gülmenin en iyi kalori yakan şey olduğuna inanıyorum. Öpüşmeye, çok öpüşmeye inanıyorum. Her şey ters gider gibi görünürken güçlü olmaya inanıyorum. Mutlu kadınların en güzel kadınlar olduklarına inanıyorum. Yarının başka bir gün olduğuna inanıyorum ve mucizelere inanıyorum.

Sofie'nin Dünyası - Jostein Gaarder

 "Sofi'nin Dünyası" yayınlandığı 1991 yılından bu yana aralarında Korece, Rusça, Japonca, Arapça gibi diller de olmak üzere kırka yakın dile çevrilmiş ve yayınlandığı her ülkede en çok satan kitap olma başarısını elde etmiştir...

"Benzer insanların", yüzeysel bilgilerin geçerli olduğu çağımızda, "3000 yıllık geçmişinin hesabını yapamayan insan günübirlik yaşayan insandır" diyen Goethe'nin günübirlik insanlarından olmama yolunda ciddi bir adım.

15. yaşgününü kutlamaya hazırlanan Sofi, bir gün posta kutusunda "Kimsin" yazılı bir not bulur. Bu sorudan hareketle, bütün bir felsefe tarihinde sorulmuş soruları ve cevapları, sürükleyici bir roman kurgusu içinde anlatan Jostein Gaarder, Umberto Eco'nun "Gülün Adı"nda Ortaçağ teolojisini romanlaştırma gücünü bu kitabında felsefede gösteriyor.

Gaarder (1952) özellikle gençliğe yönelik kitaplarıyla tanınan Norveçli bir felsefe öğretmeni.
 
 * * *

Sofie’nin Dünyası

Norveçli yazar Jostein Gaarder’in 1991 yılında okuruyla buluşan ölümsüz eseri Sofie’nin Dünyası, felsefi konulara getirdiği yeni soluk ve yaratıcı bakış açısıyla, yayımlandığı günden bugüne ders vermeye devam ediyor. Norveç’teki başarısından sonra 1995 yılından itibaren tüm dünyayı kasıp kavuran eser, sizi felsefe tarihinin en çekici haliyle tanışmaya davet ediyor. İngilizceden Rusçaya, Arapçadan Japoncaya ve Türk dillerine kadar çeşitli dillere çevrilen ve tüm ülkelerde “Çok Satanlar” listelerinin zirvesine oturan Sofie’nin Dünyası, 30 milyondan fazla kopya ile tüm Norveç edebiyatı eserlerinden daha fazla okunma özelliğine sahip.

Felsefi Kuramlar ve Ekoller ile Güçlü Kurgu Bir Arada

Sofie’nin Dünyası; 3 bin yıllık felsefe geçmişini, öyküsel düzleme çekerek didaktik ve bir o kadar da akıcı bir anlatımla ele alıyor. Gaarder’in bu kitapta yakaladığı başarı, yazarın Oslo Üniversitesi’nde felsefe eğitimi alması ve daha da önemlisi bu alanda öğretmenlik yapıyor olmasından ileri geliyor.

Gaarder; Sofie’nin Dünyası’nda felsefenin temellerini, gelişimini ve yüzyıllar içinde geldiği konumu Sophie adlı bir genç kız ve onun hocası Alberto Knox’ın diyalogları şeklinde işliyor. Eserini okullarda verilen felsefe eğitiminin gerekli düzeyde olmadığından hareketle kaleme alan yazar, felsefe hakkında çok daha fazlasının peşinde olanlar için eşsiz bir kaynak olma özelliği taşıyor.  Bu kitabı okurken, siz de Sofie’nin her yaştan insanı kucaklayan bilgi dolu dünyasını keşfetmenin tadına varacaksınız.

En Sevilen Kitaplara Hemen Şimdi Sahip Olun!

Felsefe öğretileri, günümüzde felsefe tarihinden ayrı düşünülemez. Bu durum, felsefenin özellikle de erken yaşlarda öğrenimini zorlaştıran bir durum olarak karşımıza çıkıyor. Felsefe öğretmenliği sırasında bunu bizzat deneyimleyen Jostein Gaarder, felsefeyi eğlenceli hale getirerek anlatmak için çözüm yolunu, Sofie’nin Dünyası’nı kaleme almakta buluyor.

Asırlardır süregelen felsefe öğretilerinin özümsenmesini sağlayan Sofie’nin Dünyası, okurları için hem eğlenceli hem de verimli bir ders olma niteliği taşıyor. Felsefe derslerinin ana materyallerinden biri haline gelen Sofie’nin Dünyası’nı siz hala okumadınız mı? Öyleyse bu kitabı hemen siz de sipariş verin, Sofie ile birlikte felsefenin derinliklerine doğru keyifli bir yolculuğa çıkmaya hazırlanın! 

* * *

Jostein Gaarder tarafından kaleme alınan Sofie'nin Dünyası kitabı, 1991 yılında yayımlanmasıyla birlikte kırktan fazla dile çevrilmiş ve yayımlandığı her ülkede çok satan kitaplar listesine girmiştir. Sofie'nin Dünyası kitabının konusu, Sofie'nin '' kimsin? '' yazılı bir not bulması üzerine tüm felsefe tarihinde sorulmuş soru ve cevaplarıdır. Bu soru ve cevaplar sürükleyici kurgusal bir roman içerisinde okura aktarılmaktadır. Sofie'nin Dünyası kitabını okuyarak felsefi düşüncenin ne olduğunu ve insanlar için neden gerekli olduğunu anlayabilirsiniz.

 🌼🌼🌼

En duygusuz kararların ardında taş kalpli hesaplar yatabilir çoğu zaman.

Çünkü yalnızca erkek değildi kadını ezen. Kadın kendi hayatından sorumlu olmaktan vazgeçerek kendi kendini de eziyordu.

Her şeye rağmen içimizde bir ses, yaşamın büyük bir sır olduğunu fısıldar. Bu bizim bir zamanlar, daha düşünmeyi öğrenmeden önce yaşadığımız bir duygudur.

Çocuklar okulda önce arzularına gem vurmayı öğrenmelidir; bunun ardından cesaret geliştirilmeli ve son olarak da akıl bilgelik edinmelidir.

Her zaman en korkulan kişiler soru soran kişilerdir. Sorulara cevap vermek o kadar sakıncalı değildir. Tek bir soru bin cevaptan daha güçlü olabilir.

İyi bir filozof olmak için gereksindiğimiz tek şey hayret etme yeteneğimizdir.

Kendi çıkarlarına zarar vermek pahasına bile olsa kötülük etmemeye karar verdiğinde, özgür bir şekilde davranıyorsun.

Senden önce yaşamış insanlardan gelenek yoluyla ‘dalga dalga’ sana ulaşan düşünceler ve kendi yaşadığın çağdaki yaşam koşulları, senin düşünce biçimini etkiler. Bu yüzden herhangi bir düşüncenin sonsuza dek ve daima doğru kalacağı söylenemez.

Aristoteles, üç tür mutlu hayattan bahseder: İlk tür mutlu hayat, arzu ve isteklerin gerçekleştiği hayattır. İkincisi, özgür ve sorumlu bir vatandaş olarak varolunan hayattır. Üçüncü tür mutlu hayat ise araştırmacı ve filozof olarak geçirilen hayattır. Aristoteles, insanın mutluluğu için bu üç koşulun da bir arada varolması gerektiğini ısrarla belirtir, tek yönlülüğü reddeder. İnsanlarla ilişkilerimizde de 'altın orta'yı tutturmaktan söz eder Aristoteles; ne korkak, ne çılgınca atılgan olmak iyidir; insan sadece cesur olmalı! Cesaretin azı korkaklık, çoğu çılgınlıktır. Ne cimri, ne savurgan olmak iyidir; insan sadece cömert olmalı! Aşırı cömertlik savurganlık, az cömertlik cimriliktir.

İnsan bir şeyi anlamadığını anlamışsa bir kez, artık her şeyi anlamanın eşiğine gelmiş demektir. 

Olanaksızı hayal etmenin özel bir ismi var. Biz ona "ümit" deriz.

Şimdiyi hiç yaşamayan, hiç yaşamaz. Sen Ne yapıyorsun?

İnsan beyni onu anlayabileceğimiz kadar basit olsaydı, o zamanda biz onu anlayamayacak kadar aptal olurduk.

Cinselliği çok fazla düşündüğünü kendine itiraf etmek istemeyen biri, başkalarının cinsellik takıntısını kınamakta çoğu kez acele eder.

Derinlerimizde bir yerde bir şey bize hayatın büyük bir sır olduğunu söyler. Bu, düşünmeyi öğrenmeden çok önce yaşadığımız bir duygudur.

Estetik aşamada yaşayan biri kolayca kaygı ve boşluk duygularına kapılıverir. Ama bu duyguları yaşıyorsa, o zaman umut da var demektir. Kierkegaard için kaygı neredeyse olumlu bir şeydir. Kişinin bir 'varoluşsal durumda' bulunduğunu gösterir. Bu kişi daha yüksek aşamayı sıçrama yapıp yapmayacağına kendi karar verebilecektir. Bu ya gerçekleşir ya gerçekleşmez. İnsan gerçekten sıçramadıysa, neredeyse sıçramış olmak bir işe yaramaz. Ya olur ya da olmaz.Senin yerine başka biride yapamaz bu sıçramayı. Kendin karar vermeli, kendin sıçramalısın.

TIK

Gitanjali - İlahiler - Rabindranath Tagore

Yoğun siyasi hayatı boyunca beş kez başbakanlık yapmış olan Bülent Ecevit, aynı zamanda şair, yazar ve çevirmendi. Hint ve Doğu felsefesiyle ilgilenen, Sanskrit ve Bengal dilleriyle ilgili çalışmalar yapan Ecevit’in yolu, yapıtlarında yoksulların dertlerini paylaşan ve evrensel insani değerleri savunan Tagore’la kesişecekti elbette. Gitanjali 1941’de, şairin bir diğer yapıtı Avare Kuşlar ise 1943’te onun çevirisiyle Türkçede yayımlandı. Gitanjali ’yi bizzat İngilizceye çeviren Tagore, şiirini yine kendi sözcükleriyle dünyaya duyurmuştu. Yaratıcısına bu sayede Nobel Ödülü getiren eseri şair Ecevit’in Türkçesinden 70 yılı aşkın bir zaman sonra yeniden sunuyoruz
 
 Rabindranath Tagore (1861-1941): Hintli şair, yazar, besteci, ressam ve mistik Tagore, Hindistan’ın önde gelen yaratıcı sanatçılarından biri olmuştur. Kalküta’da Ulu Bilge (Maharişi) Debendranath Tagore’un oğlu olarak dünyaya geldi. Yapıtlarını Bengal dilinde yazmıştır. Hint kültürünün Batı’ya, Batı edebiyatının da ülkesine tanıtılmasında önemli rol oynamış ve 1913’te Nobel Edebiyat Ödülü’ne değer görülmüştür. 1880’lerde bir dizi şiir kitabının ardından, 1890’larda en tanınmış şiirlerinden bazılarını içeren Manasi’yi yayımladı. Bu kitapta, od gibi Bengal dilinde daha önce denenmemiş türlerdeki yapıtlarıyla, toplumsal ve siyasal konulardaki ilk şiirleri yer alıyordu. “Sıradan insanlar ve onların küçük acıları’nı anlattığı öykülerini Galpaguççha’da (1912) topladı. Üretken bir yazardı. Gijantali’yi karısını ve iki çocuğunu kaybettiği zor bir dönemde, 1902-1907 yılları arasında yazmıştı.
 
🌼🌼🌼
 
- Bana, sevinçlerimi ve üzüntülerimi kolayca kaldırabilecek kuvveti ver.
    - Tanrım, sen benim memleketimi, işte bu hürriyet cennetinde uyandır.
    - Ölüm kapını çaldığı gün ona ne ikram edeceksin? Misafirimin önüne hayatımın dolu kabını koyacağım, onu hiçbir zaman elleri boş çeviremem.
    - karanlıkta bekleyeceğim; ve sen ne zaman istersen, Tanrım, sessizce gel ve otur burada.
    - Ve şimdi ben, ölümsüzlüğe gitmek için ölmeye hasretim.
    - Bir kimse seni bildi mi, artık yabancılık yoktur, artık hiçbir kapı kapalı değildir.
    - Ne şen şarkılar söyledik, ne de oynadık ;ne bir kelime konuştuk ne de gülümsedik; yolda hiç yavaşlamadık. Zaman ilerledikçe adımlarımızı sıklaştırdık.
    - İşte senin taliin böyledir kalbim! Senin için ölüm çok daha hayırlıydı.
    - Ey sen, hayatımın son tezahürü olan ölüm, benim ölümüm, gel ve bana fısılda... Birbiri üstüne her gün seni bekledim ;ben senin için hayatın neş'e ve ızdıraplarını taşıdım.
    - Kırık bir ümitle onu odamın her köşesinde arıyorum. Bulamıyorum
    - Senin sözlerin, benim kuş yuvalarımın her bi­rinden şarkı kanatları takacak ve senin nağmelerin benim bütün koruluklarımda çiçek halinde açacak.
    - Biliyorum ki bu dünyayı bir daha hiç görmeyeceğim gün gelecek ve hayat, gözlerime son perdesini çekerek sessizlik içinde ayrılacak. Fakat hala yıldızlar geceleri bakışacaklar, sabah, eskisi gibi doğacak ve saatler, neş'e ve ıztırap saçarak deniz dalgaları gibi kabaracak.
   - Sana her şeyimsin diyebilecek kadar bırak bir zerre bende ben kalsın.
    - ne bir kelime konuştuk ne de gülümsedik


Romain Gary - Onca Yoksulluk Varken

 1975'te Fransa'nın en prestijli edebiyat ödüllerinden Goncourt Ödülü'ne layık görülen 'Onca Yoksulluk Varken', bir hayat kadınının oğlu olan Arap bir çocuğun, fahişe çocuklarına bakan Yahudi Madam Rosa'yla birlikte geçen hayatını anlatır. Ve aynı ödülü 1956'da 'Cennetin Kökleri' kitabıyla kazanmış olan Romain Gary'nin, daha sonra açıkladığı üzere, 'Yalnızca kendim olmaktan bıkmıştım,' gerekçesiyle 'Emile Ajar' müstear adıyla yayınlamış.
 
 
 🌼🌼🌼
 
Bence, en iyi uyuyanlar dürüst olmayanlardır. Çünkü hiç bir şeyi takmazlar, oysa dürüst insanlar gözlerini kırpamazlar, her şeyi dert edinirler. Yoksa dürüst olmazlardı.
 
Bilgisizliğim üç ya da dört yaşımda son buldu, bazen özlemini çektiğim oluyor.
 
uzun zaman Arap olduğumu bilmedim, çünkü kimse beni aşağılamıyordu. 
 
Ben size şunu derim, dünyalı değil bu namussuz, dört yaşına basmıştı ve hala hoşnuttu.
 
Doktor Katz orada nedensiz bulunduğumu, dünyada onca yoksulluk varken bir iskemle işgal ettiğimi görürdü, ama her zaman çok sevimli bir şekilde gülümser, bana kızmazdı.
 
henüz bir duyarlılığım varken korkunç bir şok geçirmemi istemiyordu. Çocuklarda ilk kollanacak şey duyarlılıktır, derdi.
 
insanlar yaşama her şeyden daha çok önem verirler. Dünyadaki bütün öbür güzel şeyleri düşündüğümüzde, bu bayağı garip bile gelebilir.

Madam Rosa, karabasanlar düşlerin yaşlanmasıdır, derdi hep.

Bana hep garip gelen, gözyaşların doğmadan önce programlanmış olmasıdır. Bu demek ki ağlanacağınız önceden saptanmış. Bunu hiç düşündünüz mü? Kendine saygısı olan hiçbir yaratıcı yapmaz bunu.

Sanıyorum yaşamaya çok gençken girişmek gerekir, çünkü sonradan bütün değerinizi yitiriyorsunuz, kimse de size bağışta bulunacak değildir.

Mutluluk bir süprüntü, acımasızın tekidir, ona asıl yaşamasını öğretmek gerekir.
 
Yasalar, başkaların karşı korunacak bir şeyleri olan kişileri korumak için yapılmıştır.

Bana sorarsanız, eğer silahlı herifler varsa, çocukluklarında fark edilmedikleri içindir, hiç kimsenin gözüne çarpmamışlardır bir türlü.
 
Yaşlılar en sonunda hep bozuluyorlarsa bu onların suçu değildir, ben doğa yasalarını hiç tutmam.

Madam Lola kadar iyi ana olabilecek hiçbir Senegalli herif tanımıyorum. Doğanın bu işe engel olması gerçekten yazıktı. Bir haksızlığa kurban gitmişti, böylece bir sürü çocuğun mutluluğu engellenmişti.

Don Miguel Ruiz - Dört Anlaşma

Sunuş ... Toltek Bilgeliği, yalnızca efsanelerde ve hikâyelerde varolan ölü birgelenek değil, bugün hâlâ bir kısım Meksika Kızılderilileri tarafındanuygulanan canlı bir öğretidir.Toltek bir din değildir. Bir felsefe değildir. Bir ideoloji değildir. Tolteklerbir yaşam sanatının uygulayıcısıdır.Özellikle Carlos Castaneda’nın “Don Juan’ın Öğretileri” ile başlayan kitapdizisi Toltek öğretisinin dünyada tanınmasını sağlamıştır.Bir Toltek kendisini Doğa’nın ve Evren’in bir parçası olarak görür ve doğalyasalara uyumlu bir yaşam sürmeyi amaçlar.“Bilgi İnsanı” anlamına gelen Toltekler, 16. Yüzyıldan önce kendilerineWirrarika diyordu.Toltek İspanyolcasında “o” zamiri için tek sözcük vardır. Toltekler “o”derken kadın-erkek gibi cinsiyet ayrımı yapmadığı gibi cansız-canlı ayrımı dayapmaz. (İngilizcede he, she, it gibi ayrımlar vardır.) Çünkü Tolteklere göreher şey cinsiyetsiz ve canlıdır.Yine de Güneş ve gücünün,Rüzgâr ve beklenmedik davranışlarının erkek,Dünya ve sevgiyi öğretme derslerinin Su ve hayat verme yeteneğinin dişiolduğu bilinir.Resmi tarih Tolteklerin dokuzuncu ve on ikinci yüzyıllar arasındayaşadığını söylese de, Tolteklerin kökeni tarihin karanlıklarına kadar uzanır.Toltekler, Tula şehrinin dağılmasından sonra on ikinci yüzyılda birçokkollara ayrılmıştır. Bunlardan en bilinenleri Wirrarika, Aztek ve Mayadır.Toltek dünyasının en bilinen figürü Tüylü Yılanla sembolize edilen“Quetzalcoatl”dır. Bu sembol Tula piramitlerinde yer aldığı gibi Atlantissembolü olarak da bilinir.  
 
Bugün Maya -Toltek bilgilerindeki derin astronomi bilgilerinin isabetliliği günümüz bilim insanlarını hala şaşkınlığa düşürmektedir . Toltek bilgileri çok boyutlu insan-evren ilişkilerini de içeriyor . - Bilimin ve spiritüel yaşamın birbirinden ayrılmadığı Toltek bilgileri . Maya uygarlığının en üst boyutlara ulaşmasını sağlamıştır . Toltek spiritüelliğinin en önemli özelliklerinden biri pragmatist olmasıdır . Bir Wirrarika ile onu Hıristiyan yapmaya çalışan bir misyoner arasında geçen şu konuşma ilginçtir : Wirrarika: Biz Kızılderililerin birçok tanrıya inandığımız için aptal olduğumuzu düşünüyorsun , öylemi ? Oysa biz , siz beyazlar gibi inançlara sahip değiliz . Bizim yolumu zinanca değil , görmeye dayanır . Siz ise bir kişinin peşinden sürü gibi gidiyorsunuz . İsa'nın ne yaptığını , ne yapmadığını nereden biliyorsun ? On u tanıdınmı ? Misyoner: Hayır , kişisel olarak değil . Wirrarika: Peki , onu tanıyan birini tanıyormusun ? Misyoner: Tabiiki hayır . O , iki bin yıl önce yaşadı . Wirrarika: İki bin yıl öncemi ? Şakamı yapıyorsun ? Onun gerçekten yaşayıp yaşamadığını nereden biliyorsun ? Belkide İsa sadece bir efsanedir . Misyoner: Tabii ki yaşadı . Onun sözleri İncil'de var . Wirrarika: Oh , ama ben okumayı bile bilmiyorum . Bizim al olduğumuzu söylüyorsun öylemi ? Dünyaya ve güneşe inandığımız için aptalız öylemi ? Sen sana söylenenlere inanıyorsun . Bana dünya hakkında kimsenin bir şey söylemesine gerek yok . Onu her gün görüyorum ! O her gün meyvelerini , mısırını , fasulyesini , suyunu bana armağan olarak sunuyor . Ona dokunabiliyor , üzerinde yürüyor ve yaşıyorum . Her gün Güneşin ısısını hissediyor , ışığını , bilgisini , vizyonunu , öğretilerini alıyorum . Güneşe inanmam gerekmiyor . Başımı kaldırıp ona bakmam yetiyor . Senin İsa'n ne üretti ? Bildiğim kadarıyla hiçbir şey . Oysa dünya her an üretiyor ! Bizi besliyor ! Onun sayesinde yaşıyoruz . Aptal olan kim ? Söyle bana . Bu ilginç konuşmada da görüldüğü gibi Toltekler görmeye , öğrenmeye , uygulamaya önem veriyor , tapınma onlar için bir anlam ifade etmiyor . Onlara göre dinlemeyi bilirsek , bize suyun , havanın , toprağın ve rüzgarın , geyiğin , ağacın , taşın öğreteceği çok şey var . Bugün modern insan , "doğaya tapınma " kültürlerine ilkel bir din formu olarak bakıyor . Oysa bu . Batı kültürünün kendini beğenmiş tavırlarından biridir . Batı kültürü , insanı her şeyin merkezine koyuyor . Doğayı kendisinden aşağı , kaynaklarını sömüreceği , açgözlülüğünü doyuracağı bir nesne olarak görüyor . Daha.. . daha.. . daha fazla kazanmak için doymak bilmeyen hırsıyla çevresine zarar verdiğini , bu zararın kendisi için bir intihar olduğunu bilmiyor . Oysa bu "ilkeller " kendilerini doğanın bir parçası olarak görüyor . Dünyaya , güneşe , hayvana , ağaca her şeye canlı bir varlık olarak saygı duyuyor . Doğayı yok etmenin kendisini yok etmek anlamına geldiğini biliyor . "İlkellerin " doğaya gösterdiği saygıyı . Batı kültürü "tapınma " diyerek aşağılıyor ; kendi "paraya tapınma " kültürlerinin ve yaşamı tek boyutlu algılamanın gerçek "ilkellik " olduğunun farkında bile olmadan . Bir Toltek'in dediği gibi ; "Biz ağaca baktığımızda onu dinler ve ondan çok şey öğreniriz . Siz beyazlar , ağaçtan ne kadar kereste ve kar elde edebileceğinizi hesaplarsınız. " Dört Anlaşma kitabının yazan don Miguel Ruiz , Meksika'da doğdu ve büyüdü . İyileştirici (curandcra ) bir anne ve şaman (nagual ) bir büyük baba tarafından ailenin geleneğine uygun olarak , iyileştirici ve öğretici olması için eğitildi . Aile yüzyıllardır ezoterik Toltek Bilgisini nesilden nesle aktararak yaşamasını sağlayan bir soydan geliyordu . Ama Ruiz' e modern yaşam daha çekici geldi . Gelenekleri bir yana bırakıp , tıp fakültesine gitmeyi seçti ve cerrah oldu . Miguel Ruiz'i n yaşamını bir "ölümle karşılaşma " deneyimi değiştirdi . 1970 yılının başında bir gece yarısı , arkadaşlarıyl a arabada giderken direksiyonun başında uyuya kaldı . Gözlerini açtığında arabanın beton bir duvara gömülmüş olduğunu gördü . İki arkadaşını arabadan çekip çıkarırken Ruiz yukarıdan kendisini seyrediyordu . Bu deneyim , onun için bir dönüm noktası oldu . Yoğun bir kendini-arayış dönemine girdi . Kendisini Toltek Yolunu araştırmaya adadı . Annesinden ve Meksika çölünde yaşayan büyük bir şamandan eğitim aldı . Büyük babası ölmüştü ama ona rüyalarında eğitim vermeye devam ediyordu . Toltek geleneğinde nagual kişinin kendi bireysel özgürlüğüne ulaşmasında rehberlik eden bir öğreticidir . Don Miguel Ruiz , Eagle Knight soyundan gelen bir nagualdır. Yaşamını Toltek bilgisini öğretmeye ve paylaşmaya adamıştır. 
 
Ateş Çemberi'ne; 
Daha önce yaşamış olanlara . 
Şu anda yaşayanlara , 
Gelecekte yaşayacak olanlara..
 
Sonsuzluğun ötesi içinizdedir 
 
Gözler kapalı yaşamak kolaydır . Görebildiğiniz tek şey yanlış yorumlardır.-John Lennon 
 
  
Dünyada Cennet
 
Sizden yaşamınız boyunca öğrendiğiniz her şeyi unutmanızı istiyorum. Bu, yeni bir anlayışın, yeni bir rüyanın başlangıcıdır. Yaşadığınız rüya kendi yaratıcılığınızın eseridir. Kendi ger­çeklik algılamanızdır. Bu realiteyi istediğiniz an değiştirebilirsi­niz. Cehennemi yaratma gücünüz de var, cenneti yaratma gücü­nüz de. Zihninizi, hayal gücünüzü, duygularınızı cennet rüyası yarat­mak için kullanabilirsiniz. Sadece hayal gücünüzü kullanarak olağanüstü şeyler yaratabilirsiniz. Farklı gözlerle dünyaya baktığınızı düşleyin. Gözlerinizi açtığınızda dünyayı farklı algılayacağınızı bilin. Şimdi gözlerinizi kapayın. Bir süre sonra gözlerinizi açın ve etrafınıza bakın. Ağaçlardan, gökyüzünden, ışıktan sevgi fışkırdığını görecek­siniz. Etrafınızda olan her şeyde sevgiyi algılayacaksınız. Ken­diniz ve diğer insanlar da dahil her şeyden sevgiyi direkt olarak algılayacaksınız. Üzgün ya da kızgın insanlarda bile bu duygu­nun arkasında sevginin olduğunu göreceksiniz.Yeni bir yaşam sürdüğünüzü, yeni bir rüya gördüğünüzü düşleyin. Bu yaşamda varoluşunuza mazeret bulmaya çalışmaya­caksınız ve kendiniz olmakta özgür olacaksınız. Mutlu ve haz dolu olduğunuzu düşleyin. Kendinizle ve diğer insanlarla uyumlu bir yaşam sürdüğünüzü düşleyin. Kendi rüyalarınızı ifade etmekten korkmadığınız bir yaşam düşleyin. Başkaları tarafından yargılanmaktan korkmadığınız, istediği­niz zaman "evet", istediğiniz zaman "hayır" diyebildiğiniz biryaşam düşleyin. Kimsenin fikrinden sorumlu olmadığınız, kimseyi kontrol et­me ihtiyacı duymadığınız, kimsenin sizi kontrol etmesine izin vermediğiniz bir yaşam düşleyin. Kimseyi yargılamadığınız, herkesi kolaylıkla affettiğiniz bir yaşam düşleyin. Haklı olma ihtiyacı duymadığınız, kimseyi haksız kılma ihti­yacı duymadığınız bir yaşam düşleyin. Kendinize ve başkalarına saygı duyduğunuz ve başkaların­dan saygı gördüğünüz bir yaşam düşleyin. Sevme korkusu ve sevilmeme korkusu olmadan yaşadığınızı düşleyin. Reddedilme korkusu ve kabul görme ihtiyacı duymadığınız, özgürce "seni seviyorum" diyebildiğiniz bir yaşam düşleyin. Risk almaktan korkmadığınız ve yaşamı keşfetmenin hazzı­nı duyduğunuz bir yaşam düşleyin. Yaşamaktan da ölmekten de korkmadığınız bir dünyayı dü­şünün. Bunları düşlemenizi istiyorum. Çünkü bu düşledikleriniz tü­müyle mümkün. Bu cennet boyutu sadece sevme yeteneğiyle mümkündür. Aşık olduğunuzda her şey size güzel gelir. Bulutlarda gezer­siniz. Her yerde sevgiyi görürsünüz. Bu boyutta sürekli yaşamak mümkün. Bu boyutta yaşayan insanlar var. Dünya çok güzel ve çok harika bir yer. Sevgiyi bir yaşam biçimi yaptığınızda yaşam çok kolaylaşır. Dünyada cennetin va­rolduğunun gerçekliğini bilirsiniz. Her an sevecen olabilirsiniz. Bu bir seçimdir. Sevmek için bir neden bulmanız gerekmiyor. Sevmenin çok güzel bir nedeni de var. Çünkü sevmek sizi mutlu kılar. İfade edilen sevgi sadece mutluluk üretir. Sevgi size dinginlik ve iç barış verir. Algılamanızı genişletir. Her şeyi sevginin gözleriyle görebilirsiniz. Sevginin her yerde olduğunun farkında olabilirsiniz. Sevgiyle yaşadığınızda zihninizdeki sis yok olur. Mitote yok olur gider. İnsanların binlerce yıldır aradığı şey bu. Binlerce yıldır mutluluğu arıyoruz. Mutluluk bir kayıp cennet. İnsanların bu noktaya gelişi zihnin evriminin bir parçasıdır. Cennet, insanlığın geleceğidir. Böyle bir yaşam mümkün ve bu kendi elinizde. Sevgi bilinciyle sürülen yaşama, Musa, Vaat Edilen Toprak; Buda, Nirvana; İsa, Cennet dedi. Toltekler de Yeni Rüya diyor. İçinizdeki parazit siz değilsiniz. Parazitten kurtulun ve sevgiyi deneyimlemek için boşluk ya­ratın. Yargıca ve Kurbana bağımlı olduğunuz sürece acı çekersiniz. Acı çekmek size güvenli gelebilir, çünkü çok iyi bildiğiniz bir şeydir. Ama acı çekmek gerekli değildir. Acı çekiyorsanız, acı çekmeyi seçtiğiniz içindir. Yaşamınızda acı çekmek için birçok neden, birçok mazeret bulabilirsiniz ama asla iyi bir neden, gerçek bir neden bulamaz­sınız.  Aynı şey mutluluk için de geçerlidir. Mutlu olmanızın tek nedeni mutlu olmayı seçmenizdir. Acı da, mutluluk da bir seçimdir. Cehennemde yaşamak da, cennette yaşamak da bir seçimdir. Ben cennette yaşamayı seçiyorum. Sizin seçiminiz ne?
 
 Sonsuzluğun ötesi içinizdedir 
 
Dualar

 Lütfen şimdi gözlerinizi kapatın ve yüreğinizi açın. Yüreğinizden gelen tüm sevgiyi hissedin. Sözlerime zihninizle ve yüreğinizle katılmanızı istiyorum. Sevginin güçlü bağlantısını hissetmenizi istiyorum. Birlikte, yaratıcı ile bir olmayı deneyimlemek için çok özel bir dua edeceğiz. Dikkatinizi akciğerlerinize odaklayın. Sadece akciğerleriniz var. Ciğerlerinizin iyice genişlediğini hissedin. İnsan bedeninin en büyük ihtiyacı olan havayı içinize çekin. Derin bir nefes alın ve ciğerlerinizin havayla dolduğunu his­sedin. Havanın sevgi olduğunu hissedin. Hava ile ciğerleriniz arasındaki sevgi bağını hissedin. Ciğerlerinizi sonuna kadar doldurun. Ve nefesinizi vermenin hazzını hissedin. Bedenin herhangi bir ihtiyacını karşıladığınızda bu bize haz verir. Nefes almak bize haz verir. Sadece nefes almak bile mut­lu olmamız için yeterlidir. Yaşamanın, canlı olmanın hazzını hissedin. Sevgiyi hissetmenin hazzını duyun.
 
Özgürlük Duası
 
 Evrenin yaratıcısı. Bugün bizimle sevgiyi paylaşmanı istiyoruz. Gerçek adının Sevgi olduğunu biliyoruz. Seninle iletişim içinde olmak aynı vibrasyonu, aynı titreşimi paylaşmak demek. Çünkü evrende varolan tek şey sensin. Bugün, bize senin gibi olmamız için, yaşamı sevmemiz için, yaşam olmak, sevgi olmak için yardım et. Bize senin gibi sevmemiz için yardım et. Koşulsuz, beklentisiz, görevsiz, yargısız. Kendimizi yargılamadan sevmemiz ve kabul etmemiz için bize yardım et. Çünkü kendimizi yargıladığımızda suçlu buluyoruz ve cezalandırıyoruz. Başkalarını koşulsuz sevmemiz için bize yardım et. Onları yargılamadan kabul etmemiz için bize yardım et. Çünkü onları yargıladığımızda suçlu buluyoruz ve cezalandırı­yoruz. Başkalarını reddettiğimizde kendimizi reddediyoruz, kendimizi reddettiğimizde Seni reddediyoruz. Yarattığın her şeyi koşulsuz sevmemiz için bize yardımcı ol. Bugün yüreğimizi ve duygusal zehrimizi temizle. Zihnimizi yargılardan özgürleştir. Böylece saf huzur ve saf sevgiyle yaşayabilelim. Bugün çok özel bir gün. Bugün yüreklerimizi yeniden açıyo­ruz ve birbirimize "Seni seviyorum" diyoruz -korkmadan ve sevgiyi hissederek. Bugün kendimizi sana sunuyoruz. Bize gel, sesimizi, gözlerimizi, ellerimizi ve yüreklerimi kul­lan. Kullan ki sevgiyi herkesle paylaşabilelim. Yaratıcı. Bugün tıpkı Senin gibi olmamız için bize yardım et. Bugün bize verilen her şey için şükranlarımızı sunuyoruz 
-özellikle kendimiz olabilme özgürlüğümüz için.
Amin.
 
Sevgi Duası
 
 Birlikte güzel bir rüyayı paylaşacağız. Her zaman görmek is­teyeceğiniz bir rüyayı. Bu rüyada ılık, güzel bir yaz günündesiniz. Kuşların, rüzga­rın ve minik ırmağın sesini işitiyorsunuz. Irmağın kıyısına gidi­yorsunuz. Kıyıda yaşlı bir adam meditasyon yapıyor. Yaşlı ada­mın başının üzerinden rengarenk bir ışık yayıldığını görüyorsu­nuz. Onu rahatsız etmemeye çalışıyorsunuz. Ama o, varlığınızı hissediyor ve gözlerini açıyor. Gözleri sevgi ve kocaman tebes­süm dolu. Ona bu rengarenk ışığı nasıl yaydığını soruyorsunuz. Size de bunu yapabilmeyi öğretmesini istiyorsunuz. O da, uzun yıllar önce aynı soruyu kendi öğretmenine sorduğunu söylüyor. Yaşlı adam size hikayesini anlatmaya başlıyor:"Öğretmenim göğsünü açtı, kalbini dışarı çıkardı ve yüreğin­den güzel bir alev aldı. Sonra benim göğsümü açtı, yüreğimi dı­şarı çıkardı ve küçük alevi içine yerleştirdi. Yüreğimi yeniden göğsümün içine koydu. Yüreğim içine girer girmez yoğun bir sevgi hissettim. Çünkü yüreğime koyduğu alev, kendi sevgisiy­di. Bu alev yüreğimde büyüdü, büyüdü kocaman bir ateş oldu. Bu ateş yakmıyordu ama dokunduğu her şeyi arındırıyordu. Ateş bedenimin her hücresine dokundu. Ve hücrelerim bana Sevgiyi geri verdi. Bedenimle bir oldum ama Sevgim daha da büyüdü. Bu kez ateş tüm duygularıma dokundu ve tüm duygularım güçlü ve yoğun Sevgiye dönüştü. Ve kendimi bütünüyle ve koşulsuz sevdim. Ama ateş yanmaya devam ediyordu. Sevgi­mi paylaşmaya ihtiyaç duyuyordum. Sevgimi ağaçlara dağıtma­ya başladım. Bir parça Sevgi koyduğum her ağaç bana Sevgiyi geri verdi. Ağaçlarla bir oldum. Ama Sevgim yine durmadı, da­ha da büyüdü. Bir parça Sevgimi, her çiçeğe, çimene, toprağa verdim. Onlar da bana Sevgilerini geri verdi. Ve bir olduk. Sev­gim daha da büyüdü, büyüdü, büyüdü ve dünyadaki her hayvana Sevgimi verdim. Hayvanlar bana Sevgiyi geri verdiler ve Bir oldum. Ama Sevgim büyümeye devam ediyordu. Sevgimi her kristale, her taşa, metale, suya, okyanusa, nehir­lere, yağmura, karaya, havaya, rüzgara verdim. Her şey bana sevgiyi geri verdi. Ve onlarla Bir oldum. Sevgim büyümeye devam etti. Başımı gökyüzüne çevirdim, Sevgimi güneşe, yıldızlara, aya verdim. Onlar da bana Sevgiyi geri verdi. Güneşle, ayla, yıldız­larla Bir oldum. Sonra Sevgimi parça parça her insanın içine koydum. Ve tüm insanlıkla Bir oldum. Nereye gidersem gideyim, kiminle tanışırsam tanışayım, her bir insanın gözlerinde kendimi gördüm. Çünkü ben her şeyin parçasıyım. Çünkü ben seviyorum." Ve yaşlı adam göğsünü açarak yüreğini çıkarır, yüreğindeki bir alevi sizin yüreğinize koyar. Artık siz de her şeyle Birsiniz: rüzgarla, suyla, yıldızlarla, doğayla, hayvanlarla, insanlarla. Yüreğinizden yayılan sıcaklığı ve ışığı hissediyorsunuz. Ba­şınızın üzerinden rengarenk bir ışık yayılıyor. Sevginin ışığını yayıyorsunuz ve şöyle diyorsunuz: "Evrenin yaratıcısı. Bana yaşam denilen armağanı verdiğin için teşekkür ediyorum. Gerçekten ihtiyacım olan her şeyi bana verdiğin için teşekkür ederim. Bu güzel bedeni ve zihni dene­yimleme imkanı verdiğin için teşekkür ederim. Tüm sevginle, saf ve sınırsız ruhunla, sıcak ve parlak ışığınla içimde yaşadığın için teşekkür ederim. Gittiğim her yerde sevgini paylaşmak için, sözlerimi, gözlerimi, yüreğimi kullandığın için teşekkür ederim. Seni olduğun gibi seviyorum çünkü ben senin yarattığınım. Kendimi olduğum gibi seviyorum. Yüreğimdeki sevgiyi ve hu­zuru hep korumama yardım et. Bu sevgiyle yeni bir yaşam ya­ratmaya ve hayatımın geri kalan döneminde sevgiyle yaşamama yardım et.
Amin