21 Aralık 2015

Paulo Coelho " İyinin ve Kötü'nün Yüzü Aynıdır "

İYİ ve KÖTÜ
Leonardo da Vinci 'Son Akşam Yemeği' isimli resmini yapmayı düşündüğünde büyük bir güçlükle karşılaştı...

İyi'yi İsa'nın bedeninde, Kötü'yü de İsa'nın arkadaşı olan ve son akşam yemeğinde ona ihanet etmeye karar veren Yahuda'nın bedeninde tasvir etmek zorundaydı...

Resmi yarım bırakarak bu iki kişiye model olarak kullanabileceği birilerini aramaya başladı.

Bir gün bir koronun verdiği konser sırasında, korodakilerden birinin İsa tasvirine çok uyduğunu fark etti. Onu poz vermesi için atölyesine davet etti, sayısız taslak ve eskiz çizdi.

Aradan 3 yıl geçti. 'Son Akşam Yemeği' neredeyse tamamlanmıştı, ancak Leonardo da Vinci henüz Yahuda için kullanacağı modeli bulamamıştı...

Leonardo'nun çalıştığı kilisenin kardinali, resmi bir an önce bitirmesi için ressamı sıkıştırmaya başladı.

Günlerce aradıktan sonra Leonardo vaktinden önce yaşlanmış genç bir adam buldu. Paçavralar içindeki bu adam sarhoşluktan kendinden geçmiş bir durumda kaldırım kenarına yığılmıştı.
Leonardo yardımcılarına adamı güçlükle de olsa kiliseye taşımalarını söyledi çünkü artık taslak çizecek zamanı kalmamıştı.

Kiliseye varınca yardımcılar adamı ayağa diktiler. Zavallı, başına gelenleri anlamamıştı. Leonardo adamın yüzünde görülen inançsızlığı, günahı, bencilliği resme geçiriyordu...

Leonardo işini bitirdiğinde, o zamana kadar sarhoşluğun etkisinden kurtulmuş olan berduş gözlerini açtı ve bu harika duvar resmini gördü.

Şaşkınlık ve hüzün dolu bir sesle şöyle dedi:
'Ben bu resmi daha önce gördüm...'

'Ne zaman?' diye sordu Leonardo da Vinci, o da şaşırmıştı.

'Üç yıl önce' dedi adam..
'Elimde avucumda olanı kaybetmeden önce. O sıralarda bir koroda şarkı söylüyordum, pek çok hayalim vardı, bir ressam beni İsa'nın yüzü için modellik yapmak üzere davet etmişti...'

İyi ve Kötü'nün yüzü aynıdır...
Her şey insanın yoluna ne zaman çıktıklarına bağlıdır...


Ricky Gervais: Neden Ateistim?

"Kendine yapılmasını istemediğin şeyleri, başkalarına yapma", gerçekten pratik bir kural. Ben buna göre yaşarım. Bağışlayıcılık, iyi ahlakın belki de en önemli niteliği.“İyi olmak” kimsenin tekelinde değil. Ben de iyiyim. Tek farkım, bu iyiliğimin cennete gitmekle ödüllendirileceğine inanmıyorum. Benim ödülüm burada ve şimdi. Doğruyu yapmak için çabaladığımı bilmek bana yetiyor. Benim iyi hayat anlayışım bu. İşte dinsellik tam da burada, insanları bu amaç uğruna sopa ile dürtmeye başladığında, yolunu kaybediyor. “Bunu yap, yoksa cehennemde yanarsın.” Cehennemde yanmayacaksınız. Ama yine de “iyi” olun.

“Neden Tanrı’ya inanmıyorsun?”

“Neden Tanrı’ya inanmıyorsun?”
Sürekli bu soruyla karşılaşıyorum. Genellikle duyarlı ve akılcı cevaplar vermeye çalışsam da, bu aslında garip, yararsız bir çabadır ve zaman kaybıdır. İnananlar, Tanrı’nın varlığı için kanıta ihtiyaç duymadığı gibi, onun var olmadığına dair kanıtlar öne sürmenizi de kesinlikle istemezler. Onlar, itikatleriyle mutludur. “Bana göre Tanrı var” ya da “bu bir inanç meselesi” gibi sözler sarfederler. Ben yine de kendi akılcı cevaplarımı veririm, çünkü dürüst olmamanın, insanları hor görme ve kabalık olduğuna inanıyorum. İronik olan şu ki, “Tanrı’ya inanmıyorum çünkü buna dair ortada kesinlikle hiçbir bilimsel kanıt yok ve onun varlığına mantıksal bir açıklama getirmek de imkansız” dediğimde, küçümseyici ve kaba olarak kabul ediliyorum.

Bana yöneltilen suçlamalardan bir diğeri de, kibirlilik. Ki bu da hiç adil bir yargı değil. Bilim, gerçeği arar. Bu yolda ayrım gözetmez. İyi ya da kötü sonuçlar doğuracağına bakmadan, yalnızca gerçekleri ortaya koyar. Bilim basittir. Neyi bildiğini ve neyi bilmediğini bilir. Vardığı sonuçları temel alır; bu sonuçlar, her yeni kanıt ile güncellenir ve gelişir. Ortaya çıkan yeni doğruları, gocunmadan paylaşır. Bilgiyi her yönüyle kucaklar. Orta Çağ teamüllerine, gelenek oldukları için hürmet etmez. Öyle olmasaydı, penisilin iğnesi olmak yerine, dua ederdiniz.

“Neye inandığınızın”, ilaç olarak geçerliliği yoktur. Siz hala “bende işe yarıyor” diyebilirsiniz ama, unutmayın, plasebolar da kimi zaman işe yarar. Zaten benim işaret ettiğim nokta, Tanrı’nın var olmaması. İnancın da var olmadığını söylemiyorum. İnancın var olduğunu biliyorum. Ama “inanmak”, bir şeyi gerçek kılmıyor. Aynı şekilde Tanrı’nın var olmasını ummak da, onun var olmasını sağlamıyor. Tanrı’nın varlığı öznel bir konu değildir. O vardır ya da yoktur. Bu bir kişisel görüş meselesi değil. Elbette kendi fikriniz olabilir, ama kendi gerçeğiniz olamaz.

Neden mi Tanrı’ya inanmıyorum? Peki SİZ neden Tanrı’ya inanıyorsunuz? Elbette ki, kanıt sunma sorumluluğu inananlarda olmalı. Bunu en başta siz başlattınız. Karşınıza geçip “Neden uçtuğuma inanmıyorsunuz?” diye sorsam, yanıtınız “Neden inanayım ki?” olur. Hani inanç meselesiydi. Sonra desem ki, “Uçamadığımı ispatlayın. Hadi hadi uçamadığımı ispatlayın?” Ya yanımdan uzaklaşırdınız, ya güvenliği çağırırdınız ya da beni pencereden atardınız.

Elbette ruhani meseleler ve din bundan daha farklı. Aslında bir ateist olarak, Tanrı’ya inanmakta bir sakınca görmüyorum. Bir Tanrı yok evet, ama ona inanmanın da zararı olmaz. Eğer kişiye herhangi bir faydası oluyorsa, bana uyar. Ama bu inanç, diğer insanların haklarını ihlal etmeye başladığında endişeleniyorum. Tanrı’ya inanma hakkınızı asla inkar etmiyorum. Ben sadece, farklı tanrılara inanan insanları öldürmemenizi dilerdim. Ya da içinde “cinsellik ahlaksızlıktır” yazan kural kitaplarınıza dayanarak, kimseyi ölüme mahkum etmemenizi isterdim. Her şeye kadir olduğuna, her şeyi bildiğine, her şeyi yarattığına inanılan bir gücün, aynı zamanda insanları “oldukları kişi” nedeniyle yargılayıp cezalandırmak istemesi ne garip. Onun kurallarına göre, olabileceğiniz en kötü tip insan bir ateisttir. İlk dört emir bunu vurguluyor. “Bir Tanrı var, o benim, başkası değil, sen benim kadar iyi değilsin ve bunu sakın unutayım deme.“

Benim inançsızlığımı beni aşağılamak için kullanan biriyle karşılaşırsam eğer şöyle diyorum: “Tanrı beni böyle yaratmış.”

Ama aslında atesitler ne ile suçlanıyor?

Tanrının sözlük tanımı, “doğa üstü bir yaratıcı ve evrenin denetleyicisi”dir. Tüm güçleriyle semavi, tanrısal ve süper. Kaydedilen yeryüzü tarihe göre tarihçiler (ki yaklaşık 6000 yıl önce Sümerler’le başlar tarih yazıcılığı), 2870’i tanrısal nitelikler taşıyan, toplam 3700 doğaüstü varlığı kayıt altına almış.
Öyleyse bir daha biri bana Tanrı’ya inandığını söylediğinde, ona “Hangisi?” diye soracağım. “Zeus? Hades? Jupiter? Mars? Odin? Thor? Krishna? Vishnu? Ra?…” Eğer bana cevaben, “Tek Tanrı’ya inanıyorum” derse, ona neredeyse benim kadar ateist olduğunu söyleyeceğim. Ben 2,870 tanrının hiçbirine inanmıyorum ve onlar da 2,869’na.

Eskiden Hristiyanlar’ın tanrısına inanırdım. İsa’yla aram iyiydi. Kahramanımdı. Kahramanlarım arasında, pop yıldızlarından ve futbolculardan daha ön sıradaydı. Hatta Tanrı’dan bile. Tanrı, herşeyi gücü yeten ve kusursuzdu. İsa ise sıradan bir adamdı. Amaçları için çalışması gerekiyordu. O mağlup edilmiş günahların cazibesini taşıyordu. Dürüst ve cesurdu. Ama kahramanın olmasının esas sebebi, kibarlığıydı. Herkese karşı kibardı. Baskıya, tiranlığa ve zalimliğe boyun eğmezdi. Herkesi, kim olduklarına aldırmadan severdi. Ne adam ama... Onun gibi olmak isterdim.

8 yaşındayken bir gün, İncil ödevimin bir parçası olarak, çarmıha gerilmiş İsa’yı çiziyordum. Sanatı ve doğayı da severdim. Tanrı’nın bunca kusursuz hayvanı yaratışına hayranlık duyardım. Mutlak güzellik... Bu, harika bir dünyaydı.

Kentleşmenin bozuk olduğu, fakir bir mavi yakalılar kenti olan Reading’de yaşıyordum. Londra’nın batısına 40 mil uzaklıktaydı. Babam işçi, annemse ev kadınıydı. Yoksuluğumuzdan hiçbir zaman utanç duymadım. Neredeyse asil bir yanı bile vardı. Üstelik tanıdığım herkes benimle aynı koşullarda yaşıyordu, bu yüzden ihtiyacım olan herşeye sahiptim. Okul ücretsizdi. Kıyafetlerim ucuzdu, her zaman temiz ve ütülüydü. Annem hep yemek yapardı. Haç çizdiğim gün de yemek yapıyordu.

Ağabeyim eve geldiğinde mutfak masasında oturuyordum. Benden 11 yaş büyüktü, yani o sıralar 19 yaşında olsa gerek. Tanıdığım herkes kadar zekiyken, çok da küstahtı. İnsanlara cevap yetiştirir, kavga ederdi. Bense iyi bir çocuktum. Kiliseye gider, Tanrı’ya inanırdım. Bir işçi sınıfı ailesi annesi için bundan büyük huzur olamaz. Yetiştiğim yerde anneler her zaman çocklarının büyüyünce doktor olmasını istemezdi. Hapse girmeyecek olması bile kimi zaman onlara yeterdi. Tanrı’ya inançlı büyüyen çocukların, ileri iyi ve kanunlara saygılı olacaklarına inanılırdı. Bu kusursuz bir sistemdi. Yani, hemen hemen...

Amerikalılar’ın %75’i içinde tanrı korkusunu hisseden Hristiyan’ken; mahkumların %75’i de yine içinde tanrı korkusunu hisseden Hristiyan’dır. Amerikalılar’ın %10’u ateistken; mahkumların yalnızca yüzde 0.2’si ateisttir.

Her neyse, o gün abim gelip “Tanrı’ya neden inanıyorsun?” diye sorana kadar, mutlu bir şekilde kahramanımı çizmekle meşguldüm. Basit bir soruydu, ama annem paniklemişti. “Kes sesini” anlamına geldiğini bildiğim bir tonda “Bob” dedi.

Bu neden sorulmaması gereken bir soruydu ki? Eğer Tanrı varsa ve benim inancım kuvvetliyse, kimin ne dediğinin ne önemi olabilirdi ki?

Ama…bekleyin biraz. Tanrı yoktur. Ağabeyim bunu biliyordu ve annem ruhunun derinliklerinde bunu hissediyordu. İşte bu kadar basit. O anda düşünmeye ve daha çok soru sormaya başladım. Takip eden bir saat içinde ateist olmuştum.

Eğer Tanrı yoksa ve annem bana bunca zaman yalan söylemişse, acaba Noel Baba konususunda da yalan söylemiş olabilir miydi?... Evet, elbette ama kimin umurunda? Hediyeler gelmeye devam ediyordu. Ve hediyeler benim yeni ateist dünyamı kalıba döküyordu. Gerçeği, bilimi ve doğayı anlatan hediyeler. Dünya’nın gerçek güzellikleri.

Sonra, ancak İngiltere’nin en büyük dehasının öne sürebileceği basitlikteki Evrim Teorisi’ni öğrendim. Bitkilerin, hayvanların ve bizlerin, hayal gücü, hür irade, aşk ve mizahla evrimi... Yaradılışım için bir nedene ihtiyacım yoktu artık, yaşamak içinse nedenlerim vardı. Hayal gücü, özgür irade, aşk, mizah, eğlence, müzik, spor, bira ve pizza... Yaşama sebeplerim için bunlar yeterliydi.
Fakat onurlu bir yaşam için, “gerçeğe” ihtiyaç duyarsınız. O gün öğrendiğim bir başka şey de buydu işte: Gerçek, sarsıcı yahut rahatsız edici de olsa, yolun sonunda sizi özgürlüğe ve huzura kavuştururdu.
Peki öyleyse, “Neden Tanrı’ya inanmıyorsun sorusu?” gerçekte ne anlama gelir.

Sanırım biri başkalarına bu soruyu sormaya başladığında, sanırım içten içe kendi inancını sorgulamaya başlamıştır. Aslında sorduğu şudur: “Seni bu kadar özel yapan ne?” “Nasıl olur da senin de beynin bizimkilerle birlikte yıkanmadı?” “Ne hakla bana aptal olduğumu ve cennete gitmeyeceğini söylersin?”
Haydi dürüst olalım; eğer aramızda bir kişi Tanrı’ya inanıyor olsaydı, onun deli olduğunu düşünürdük. Bugün bunu, yalnızca çok popüler bir bakış açısı olduğu için olağan kabul ediyoruz. Peki neden popüler bir bakış açısı bu?.. Çok açık değil mi, çünkü “bana inan ve sonsuza dek yaşa” gibi çekici bir teklifle sunuluyor.

“Kendine yapılmasını istemediğin şeyleri, başkalarına yapma”, gerçekten pratik bir kural. Ben buna göre yaşarım. Bağışlayıcılık, iyi ahlakın belki de en önemli niteliği. Ama aslında “iyi ahlak” nedir ki? Sadece Hristiyan iyi ahlakını kastetmiyorum. “İyi olmak” kimsenin tekelinde değil. Ben de iyiyim. Tek farkım, bu iyiliğimin cennete gitmekle ödüllendirileceğine inanmıyorum. Benim ödülüm burada ve şimdi. Doğruyu yapmak için çabaladığımı bilmek bana yetiyor. Benim iyi hayat anlayışım bu. İşte dinsellik tam da burada, insanları bu amaç uğruna sopa ile dürtmeye başladığında, yolunu kaybediyor. “Bunu yap, yoksa cehennemde yanarsın.”

Cehennemde yanmayacaksınız. Ama yine de “iyi” olun.    Ricky Gervais
 

* * *

A Holiday Message from Ricky Gervais: Why I'm An Atheist

Dec. 19, 2010 

Ricky Gervais

Why don't you believe in God? I get that question all the time. I always try to give a sensitive, reasoned answer. This is usually awkward, time consuming and pointless. People who believe in God don't need proof of his existence, and they certainly don't want evidence to the contrary. They are happy with their belief. They even say things like "it's true to me" and "it's faith." I still give my logical answer because I feel that not being honest would be patronizing and impolite. It is ironic therefore that "I don't believe in God because there is absolutely no scientific evidence for his existence and from what I've heard the very definition is a logical impossibility in this known universe," comes across as both patronizing and impolite.

Arrogance is another accusation. Which seems particularly unfair. Science seeks the truth. And it does not discriminate. For better or worse it finds things out. Science is humble. It knows what it knows and it knows what it doesn't know. It bases its conclusions and beliefs on hard evidence - - evidence that is constantly updated and upgraded. It doesn't get offended when new facts come along. It embraces the body of knowledge. It doesn't hold on to medieval practices because they are tradition. If it did, you wouldn't get a shot of penicillin, you'd pop a leach down your trousers and pray. Whatever you "believe," this is not as effective as medicine. Again you can say, "It works for me," but so do placebos. My point being, I'm saying God doesn't exist. I'm not saying faith doesn't exist. I know faith exists. I see it all the time. But believing in something doesn't make it true. Hoping that something is true doesn't make it true. The existence of God is not subjective. He either exists or he doesn't. It's not a matter of opinion. You can have your own opinions. But you can't have your own facts.

Why don't I believe in God? No, no no, why do YOU believe in God? Surely the burden of proof is on the believer. You started all this. If I came up to you and said, "Why don't you believe I can fly?" You'd say, "Why would I?" I'd reply, "Because it's a matter of faith." If I then said, "Prove I can't fly. Prove I can't fly see, see, you can't prove it can you?" You'd probably either walk away, call security or throw me out of the window and shout, ''F---ing fly then you lunatic."

This, is of course a spirituality issue, religion is a different matter. As an atheist, I see nothing "wrong" in believing in a god. I don't think there is a god, but belief in him does no harm. If it helps you in any way, then that's fine with me. It's when belief starts infringing on other people's rights when it worries me. I would never deny your right to believe in a god. I would just rather you didn't kill people who believe in a different god, say. Or stone someone to death because your rulebook says their sexuality is immoral. It's strange that anyone who believes that an all-powerful all-knowing, omniscient power responsible for everything that happens, would also want to judge and punish people for what they are. From what I can gather, pretty much the worst type of person you can be is an atheist. The first four commandments hammer this point home. There is a god, I'm him, no one else is, you're not as good and don't forget it. (Don't murder anyone, doesn't get a mention till number 6.)

When confronted with anyone who holds my lack of religious faith in such contempt, I say, "It's the way God made me."

But what are atheists really being accused of?

The dictionary definition of God is "a supernatural creator and overseer of the universe." Included in this definition are all deities, goddesses and supernatural beings. Since the beginning of recorded history, which is defined by the invention of writing by the Sumerians around 6,000 years ago, historians have cataloged over 3700 supernatural beings, of which 2870 can be considered deities.

So next time someone tells me they believe in God, I'll say "Oh which one? Zeus? Hades? Jupiter? Mars? Odin? Thor? Krishna? Vishnu? Ra?..." If they say "Just God. I only believe in the one God," I'll point out that they are nearly as atheistic as me. I don't believe in 2,870 gods, and they don't believe in 2,869.

I used to believe in God. The Christian one that is.

I loved Jesus. He was my hero. More than pop stars. More than footballers. More than God. God was by definition omnipotent and perfect. Jesus was a man. He had to work at it. He had temptation but defeated sin. He had integrity and courage. But He was my hero because He was kind. And He was kind to everyone. He didn't bow to peer pressure or tyranny or cruelty. He didn't care who you were. He loved you. What a guy. I wanted to be just like Him.

One day when I was about 8 years old, I was drawing the crucifixion as part of my Bible studies homework. I loved art too. And nature. I loved how God made all the animals. They were also perfect. Unconditionally beautiful. It was an amazing world.

I lived in a very poor, working-class estate in an urban sprawl called Reading, about 40 miles west of London. My father was a laborer and my mother was a housewife. I was never ashamed of poverty. It was almost noble. Also, everyone I knew was in the same situation, and I had everything I needed. School was free. My clothes were cheap and always clean and ironed. And mum was always cooking. She was cooking the day I was drawing on the cross.

I was sitting at the kitchen table when my brother came home. He was 11 years older than me, so he would have been 19. He was as smart as anyone I knew, but he was too cheeky. He would answer back and get into trouble. I was a good boy. I went to church and believed in God -– what a relief for a working-class mother. You see, growing up where I did, mums didn't hope as high as their kids growing up to be doctors; they just hoped their kids didn't go to jail. So bring them up believing in God and they'll be good and law abiding. It's a perfect system. Well, nearly. 75 percent of Americans are God- ‐fearing Christians; 75 percent of prisoners are God- ‐fearing Christians. 10 percent of Americans are atheists; 0.2 percent of prisoners are atheists.

But anyway, there I was happily drawing my hero when my big brother Bob asked, "Why do you believe in God?" Just a simple question. But my mum panicked. "Bob," she said in a tone that I knew meant, "Shut up." Why was that a bad thing to ask? If there was a God and my faith was strong it didn't matter what people said.

Oh…hang on. There is no God. He knows it, and she knows it deep down. It was as simple as that. I started thinking about it and asking more questions, and within an hour, I was an atheist.

Wow. No God. If mum had lied to me about God, had she also lied to me about Santa? Yes, of course, but who cares? The gifts kept coming. And so did the gifts of my new found atheism. The gifts of truth, science, nature. The real beauty of this world. I learned of evolution -– a theory so simple that only England's greatest genius could have come up with it. Evolution of plants, animals and us –- with imagination, free will, love, humor. I no longer needed a reason for my existence, just a reason to live. And imagination, free will, love, humor, fun, music, sports, beer and pizza are all good enough reasons for living.

But living an honest life -– for that you need the truth. That's the other thing I learned that day, that the truth, however shocking or uncomfortable, in the end leads to liberation and dignity.

So what does the question "Why don't you believe in God?" really mean. I think when someone asks that they are really questioning their own belief. In a way they are asking "what makes you so special? "How come you weren't brainwashed with the rest of us?" "How dare you say I'm a fool and I'm not going to heaven, f--- you!" Let's be honest, if one person believed in God he would be considered pretty strange. But because it's a very popular view it's accepted. And why is it such a popular view? That's obvious. It's an attractive proposition. Believe in me and live forever. Again if it was just a case of spirituality this would be fine.

"Do unto others…" is a good rule of thumb. I live by that. Forgiveness is probably the greatest virtue there is. But that's exactly what it is - ‐ a virtue. Not just a Christian virtue. No one owns being good. I'm good. I just don't believe I'll be rewarded for it in heaven. My reward is here and now. It's knowing that I try to do the right thing. That I lived a good life. And that's where spirituality really lost its way. When it became a stick to beat people with. "Do this or you'll burn in hell."

You won't burn in hell. But be nice anyway.

Füruğ Ferruhzad - Hediye

ben gecenin sonundan söz ediyorum
ben karanlığın sonundan
ve gecenin sonundan söz ediyorum

evime gelirsen eğer sevgili bana bir ışık getir
ve küçücük bir pencere oradan
mutlu sokağın kalabalığını seyredeyim.