05 Haziran 2014

Ralph Waldo Emerson Seçme Sözler

 
- Anlaşılmak bir lükstür.

- Sık ve çok gülmek; zeki insanların saygısını ve çocukların sevgisini, şefkatini kazanmak; dürüst eleştirilerin takdirine layık olmak ve yanlış arkadaşların ihanetlerine katlanabilmek; güzelliği takdir edebilmek, başkalarındaki "en iyiyi bulabilmek"; sağlıklı bir çocuk, bahçelik bir arazi ya da daha iyi duruma getirilmiş bir sosyal durum yoluyla bu dünyayı olduğundan biraz daha iyi bırakarak terk etmek; bir tek yaşamın bile sırf siz yaşadınız diye daha rahat soluk almış olduğunu bilmek... İşte "başarmış olmak" budur.
 
- Hepimiz başkalarını kendi yüreğimizde taşıdığımız biçimde görürüz. 

- İnsanlar yalnızca görmeye hazır oldukları şeyleri görürler...

- İnsanın gözü de en az dili kadar konuşur, hatta göz dili dünyanın her yerinde sözlüğe başvurmaya gerek kalmadan anlaşıldığı için daha avantajlıdır.

- Birine göre adaletli olan şey, diğerine göre haksızlıktır; birine göre güzel olan, diğerine göre çirkindir; birine göre bilgelik olan, diğerine göre çılgınlıktır.

- Antik olana hayranlığımız eski olana değil, doğal olana hayranlıktır.

- Sığ insanlar şansa inanır. Güçlü insanlar ise "sebep ve sonuç" ilişkisine.

- Bir zamanlar bir gence verilen çok değerli bir nasihat duymuştum: "Daima yapmaktan korktuğun şeyi yap."

- Şunu kalbinize iyi yazın: Her gün "yılın en iyi" günüdür.

- Kaybedince üzüleceğiniz şeyler edinmeyin. 
  Kaybetmeyi ahlaksız bir teklife değişmeyin! 
  Kaybetmek bazen yerinde bir davranıştır...

Seçme Şiirler

BİR KOZADA
Geç kalmadık tam zamanı
İş başlamaktaydı başladık
Örüyoruz kozamızı birlikte
Zaman da bir kozadır ipek böceğim
Her solukta örülen
Bir dışındayız bir içinde
Bir gün bizim de dokunacak
Atlasımız çalışkan ellerde
Gül yaprağı inceliğinde duru
Sabahların eridiği mavilikte
Mekikler söyleyecek türkümüzü
En güzeli bu değil mi övgünün
En sürüp gideni ipekte
İlk yağışla başladı diriliş
Özsuyla buğulandı dalların ucu
Yaprağa durdu dipten doruğa
Bahçedeki dut ağacı...RIFAT ILGAZ

HADİ UYAN
Gün ışığı çilemeye başladı başucunda
Denizler bir mavilik edindi günden
Seher yeline uyup kuşlar tüneğine uçtu
Bu türküyü dinlemeyecek misin
Hadi uyan
Aydınlığa çık da çil gözlerin ışısın
İlkyazlar sıcağı biriksin yüreğine
Yoksul olsan da uyan
Garip olsan da uyan
Madem ki güzelsin, güzeli yaşatmak için
Madem ki iyisin, iyiliği yaşatmak için
Madem ki umutlusun, umudu yaşatmak için
Hadi uyan
Denizi dinle yaşamak desin
Toprağı dinle barışmak desin
Göğü dinle sevişmek desin
Bir plak konmuş gramofona
İşte aşk, işte özlem, işte savaşmak gücü
Uyan diyor, uyansana
Hadi uyan
Sevdiğim uyan
N'olur uyan....METİN ELOĞLU

KONUĞUM OL
Bir akşam konuğum ol
oturup konuşalım biz bize
Anıların çubuğunu yakıp
uzatalım geceyi biraz
Geçmişe bir el sallayıp
yaşanan günleri konuşalım
ve günlerin üstüne çöken
dumanlı, isli havaları
Kendimize daha az zaman
ayırsak da olur geceden
Çünkü boğulabilir insan
yalnız kendini düşünmekten
Kapağı açılmayan kitaplar
unutulmuş aşklar gibidir
Kitaplardan söz edelim
ve onların gizli kalmış
sessiz tadlarından
Sabaha doğru perdeyi
aralayıp ufka bakalım
ve bir çocuk gibi
hayretle seyredelim
güneşin kızıllığını
Konuşulmadan kalan
daha çok şey vardı
diye düşünerek çıkalım
güneşle kucaklaşan balkona
— Üşütmesin sabah serinliği
Bir bardak demli çay
burukluğu gibi kalsın
gecenin ve sabahın tadı
yaşasın anılarımızda
Konuğum ol, oturup
konuşalım bir akşam
ve uzatalım geceyi
sözün çubuğunu yakarak...AHMET TELLİ

Yaşar Nuri Öztürk 'Müslümanların perişan olduğu ülkeler'

 

"Müslümanların PERİŞAN olduğu ülkeler:
Filistin, Afganistan, Libya, Irak, Yemen, Suriye.

Müslümanların MUTSUZ olduğu ülkeler:
Cezayir, Mısır, Fas, Tunus, İran, Pakistan, Özbekistan, Türkistan, Türkmenistan, Azerbaycan, Lübnan, Suudi Arabistan.

Müslümanların MUTLU olduğu ülkeler:
Avustralya, Kanada, İngiltere, Fransa, İtalya, Almanya, İsviçre, Amerika, Norveç, Hollanda,
Danimarka.
 
Yani Müslümanlar, Müslüman ülkelerin tümünde PERİŞAN veya MUTSUZ 
 Müslüman olmayan ülkelerin tümünde Mutlu ve Keyifli.

Türkiye, Müslüman dünyada bir istisna idi. Neden? Petrolü, parası olduğundan mı? Hayır! tam aksine, petrol ve para, o mutsuz Müslüman ülkelerin elinde. Türkiye, Atatürk ışığı ve Cumhuriyet devrimlerinin getirdiği aydınlık ve akılcılık sayesinde farklı idi. Batı bunu gördü ve Atatürk'e düşmanlığı din sanan alçak ve aptalları yanına alıp Cumhuriyet'in ve Atatürk devrimlerinin altını oyarak Türkiye'yi bir istisna olmaktan çıkardı. Şimdi Türkiye'yi de en azından 'mutsuz' ülkeler arasına koymamız gerekiyor. Böyle giderse bir süre sonra Türkiye 'PERİŞAN' ülkeler listesine girecektir.

Yaşar Nuri Öztürk, Din Maskeli Allah Düşmanlığı Şirk..
s, 12-13, Yeni Boyut Yayınları, 2.Baskı, İst.2013.

Halil Cibran "Düşünceler"

Durmaksızın yürüyorum bu kıyılarda,
kumla köpüğün arasında.
Yükselen deniz ayak izlerimi silecek,
rüzgar köpüğü önüne katacak,
ama denizle kıyı daima kalacak.
 Bugünün acısı, dünün hazzının anısıdır.
Anımsamak bir tür buluşmadır.
Unutmak ise bir tür özgürlük.


Yüreğimdeki mühür
kalbim kırılmadan çözülebilir mi?

Sevgililer birbirlerinden çok
aralarındakini kucaklarlar.

Arkadaşlık her zaman için
tatlı bir sorumluluktur,
asla bir fırsat değil.

Ancak büyük bir acı veya büyük bir sevinç
senin gerçeğini açığa çıkarabilir.
İşte böyle bir anda
ya güneş altında çıplak danset,
ya da çarmıhını taşı.

İnsanlık, sonsuzluğun dışından
sonsuzluğa akan bir ışık nehridir.

Şafağa ancak
gecenin yolunu izleyerek ulaşılabilir.

Gariptir ki,
kimi zevklerin tutkusudur,
acılarımızın bir kısmını oluşturan.

Kişinin hayal gücüyle,
düşlerinin gerçeklesmesi arasındaki mesafe,
yalnızca onun yoğun isteğiyle aşılabilir.

Cennet orada,
şu kapının ardında,
hemen yandaki odada;
ama ben anahtarı kaybettim.
Belki de sadece koyduğum yeri unuttum.

Kuş tüyünde uyuyanların düşlerinin,
toprak üzerinde uyuyanlarınkinden
daha güzel olmadığı gerçeğinde,
yaşamın adaletine olan inancımı
yitirmem mümkün mü?

Bana kulak ver ki,
sana ses verebileyim.

Karşindakinin gerçeği
sana açıkladıklarında değil,
açıklayamadıklarındadır.
Bu yüzden onu anlamak istiyorsan,
söylediklerine değil,
söylemediklerine kulak ver.

Söylediklerimin yarısı beş para etmez;
ama ola ki diğer yarısı sana ulaşabilir
diye konuşuyorum.

Yalnızlığım, insanlar geveze hatalarımı övüp,
sessiz erdemlerimi eleştirmeye
başladığında doğdu.

Bir gerçek her zaman bilinmek,
ama ara sıra söylenmek içindir.

İçimizdeki gerçek olan sessiz,
edinilmiş olan ise gevezedir.

İçimdeki yaşamın sesi,
senin içindeki yaşamın
kulağına ulaşamaz.
Yine de kendimizi yalnız
hissetmemek için konuşalım.

Sözcüklerin dalgası
hep üstümüzde olsa da,
derinliklerimiz daima dinginliğini korur.

Yaşam kalbini okuyacak
bir şarkıcı bulamazsa,
aklını konusacak
bir filozof yaratır.

Zihnimiz bir süngerdir,
yüreğimizse bir nehir.
Çoğumuzun akmak yerine,
sünger gibi emmeyi seçmesi ne garip!

Eger kış,
"Baharı yüreğimde saklıyorum"
deseydi, ona kim inanırdı?

Her tohum bir özlemdir.

Öğretilerin çoğu pencere camı gibidir.
Arkasındaki gerçeği görürsün,
ama cam seni gerçekten ayırır.

Haydi seninle saklambaç oynayalım.
Yüreğime saklanırsan eğer,
seni bulmak zor olmaz.
Ancak kendi kabuğunun
ardına gizlenirsen,
seni bulmaya çalışmak
bir işe yaramaz.

Neşeli yüreklerle birlikte
neşeli şarkılar söyleyen
kederli bir kalp ne kadar yücedir.

Yürüyenlerle birlikte yürümeyi yeğlerim,
durup yürüyenlerin geçişini seyretmek değil.

Hayır, boşuna yaşamadık biz!
Kemiklerimizden kuleler yapmadılar mı?

Özel ve ayrımcı olmayalım.
Unutmayalım ki, şairin aklı da,
akrebin kuyruğu da gururla
aynı yeryüzünden yükselir.

Evim der ki, "Beni bırakma,
çünkü burada senin geçmişin yaşıyor."
Yolum der ki, " Gel ve beni izle,
çünkü ben senin geleceğinim."
Ve ben hem eve, hem de yola derim ki,
"Benim ne geçmişim,
ne de geleceğim var.
Eger kalırsam,
kalışımda bir ayrılış vardır;
gidersem,
ayrılışımda bir kalış.

Yalnızca sevgi ve ölüm
her şeyi değiştirebilir."

Daha dün, yaşam küresi içinde
uyumsuzca titreşen bir kırıntı
olduğumu düşünürdüm.
Şimdi biliyorum ki,
ben kürenin ta kendisiyim,
ve uyumlu kırıntılar halinde
tüm yaşam içimde devinmekte.

Adlandıramadığın nimetleri özlediğinde,
ve nedenini bilmeden kederlendiğinde,
işte o zaman büyüyen her şeyle
beraber büyüyecek, ve
üst benliğine uzanacaksın.

Ağaçlar yeryüzünün
gökkubbeye yazdığı şiirlerdir.
Ama biz onları devirir ve
boşluğumuzu kaydedebilmek için
kağıda dönüştürürüz.

Güzelliğin şarkısını söylersen eğer,
çölün ortasında tek başına olsan bile
bir dinleyicin olacaktır.

Esin daima şarkı söyler;
asla açıklamaya çalışmaz.

En büyük sarkıcı,
sessizliğimizin şarkısını söyleyendir.

Eğer ağzın yemekle doluysa
nasıl şarkı söyleyebilirsin?
Ve eğer elin altınla yüklüyse,
şükretmek için nasıl kaldırabilirsin?

Sözler zamansızdır.
Onları zamansızlıklarını bilerek
söylemeli ya da yazmalısın.

Şiir bir düşüncenin ifadesi değildir.
O, kanayan bir yaradan
veya gülümseyen bir ağızdan
yükselen bir şarkıdır.

Kum ve Köpük - 1926

Jacques Prévert - Bunca Orman

Bunca orman koparılır topraktan
Kesilir biçilir
Bunca orman yok edilir
Merdaneler altında
Bunca orman kurban edilir kağıt hamuruna
Milyarlarca gazete çıkar her yıl
Ve bu gazetelerde
Ağaçların ormanların tükenmesinden doğacak belalar üstüne
Okurların dikkati çekilir.

Eğer bu kadına beni tanıyıp tanımadığını sorarsanız ikinizi de harcarım der.

Bir davada tanıklık etmesi için kürsüye yaşlı bir teyzeyi çagırırlar. 
Kadın yerine oturur ve davalının avukatı kadına yaklaşır
Ayşe Hanım
Beni tanıyor musunuz ?
Yaşlı teyze cevap verir
Ah evet Avukat Bey sizi çocuklugunuzdan beri tanıyorum
Siz taa o zamanlar bile aileniz için tam bir baş belasıydınız
Sürekli yalan söylüyorsunuz, karınızı komşunuzla aldatıyorsunuz, en yakınım dediginiz insanların arkasından konusuyorsunuz, 2 lira fazla kazanmak için herkesi satarsınız
Davalının avukatı başta olmak üzere bütün salon şok olur
Adam ne yapacagını bilemez bir halde kadına tekrar sorar
Peki Ayşe Hanım, ya karşı tarafın avukatını tanıyor musunuz ?
Kadın yine cevaplar
Elbette tanıyorum
Çocuklugunda ona dadılık yapmıştım
Tembel, ödlek ve alkolik adamın tekidir
Etrafında bir tek dostu yoktur ve herkes onun hala geceleri altına kaçırdığını söylüyor
Yine herkes şokta
Bütün salonu bir uğultu kaplar
Hakim kürsüye tak tak tak vurup herkesi susturur ve her iki tarafın avukatını da kürsüye çagırır ve ikisine de egilmelerini söyleyerek kulaklarına şunu fısıldar. Eğer bu kadına beni tanıyıp tanımadığını sorarsanız ikinizi de harcarım der.

Sinan Cemgil

Babası, Cemgil'in katledilmesinin ardından onu ihbar eden köylülere yönelik şu sözleri söylemiştir;  Ben varlıklı bir aileden geliyorum. Öğretmenim. Ekonomik durumum oldukça iyi. Oğlumu en iyi şekilde yetiştirdim. En iyi okullarda okuttum. Ülkenin en güzide üniversitesi ODTÜ'de okuyordu. Hiçbir şeye ihtiyacı yoktu. Ölmese yüksek mühendis çıkacak ve o da varlıklı bir hayat yaşayacaktı. Fakat o sizin iyiliğiniz için öldü. Bunu bilesiniz diye söylüyorum.

Adıyaman Gölbaşı ilçesine cenazeyi almaya giden Sinan'ın annesi Nazife Cemgil, çevresini saran kadınlara Sinanlar'ı şöyle anlatmıştır: Bu oğlum Sinan... Bunlar da onun arkadaşları (Kadir ve Alpaslan), kardeşleri....onlar da oğullarım...Bu çocuklar, bu oğullar; bu ülkeyi, halkı, sizleri sevdiler. Başka bir istekleri yoktu. Her biri birer dehaydı. Her biri üstün zekalı birer güzel insandı. Dileselerdi, düzenin adamları olsalardı, şimdi burada cansız yatmazlardı. Birer milyoner olurlardı. Ama onlar, halkı, sizleri sevdiler. Sizin sorunlarınızı omuzladılar. Size yalan söylüyorlar. Onlar eşkıya değildi.


Arkadaş Zekai Özger - Pencere

pencereyi kapama
gök dolabilir içeri
sen neyi görebilirsin
ıslak bir bulutun ağışını mı

pencereyi kapama
kuş dolabilir içeri
sen neyi taşıyabilirsin
kırık bir dalın yükünü mü

Pencereyi aç
soluğun çıksın dışarı
sen büyütmedin mi ciğerinde onu
Kokusu hayatı yıkasın diye

Pencereyi aç
sesin sarsın dünyayı
duyulur elbet ta ötelerden
Yürek kendini tanır