12 Haziran 2013

Goethe "İnsanların ne kadar kötü olduğunu görmek beni hiç şaşırtmıyor, fakat bu yüzden hiç utanmadıklarını görünce hayretler içinde kalıyorum."

Tüm erdemlerin temel özelliği, yükselme yolunda sürekli bir çaba, bizzat kendinle cenkleşme, daha büyük ve derin bir saflığa, bilgeliğe, iyilik ve sevgiye yönelik doymak bilmez bir istek.

İster kral, ister köylü olsun, dünyada en mutlu insan evinde huzur olandır.

Huzur
Dağlara sinmiş huzur,
En küçük kıpırdanış yok yapraklarda,
Kuşlar ormanda suskun,
Sabret yakın birgün sende huzur bulursun.

Mülkiyet:
Biliyorum ki ben,
Ruhumdan akıp gelmek isteyen düşünceler
dışında,
Hiçbir şeye sahip değilim.
Biliyorum ki ben,
Tatlı bir sevgiyi, küçük bir sevinci tattığım
anlar dışında,
Hiçbir şeye sahip değilim.

10 Haziran 2013

Karl Marx - Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı


"Bir toplumsal oluşum, içerebileceği bütün üretici güçler yeteri kadar gelişmeden önce asla yokolmaz; yeni, daha yüksek üretim ilişkileri, maddi varlık koşulları eski toplumun bağrında olgunlaşmadan önce eskilerinin yerini almazlar. Onun içindir ki, insanlık kendi önüne, ancak çözüme bağlayabileceği sorunları koyar; çünkü yakından bakıldığında her zaman görülecektir ki, sorunun kendisi ancak onu çözüme bağlayacak olan maddi koşulların mevcut olduğu ya da oluşmakta olduğu yerde ortaya çıkar."

08 Haziran 2013

Ataol Behramoğlu seçme şiirler

Türkiye, üzgün yurdum, güzel yurdum
Boynu bükük ay çiçeği
Şiirin ve aşkın geleceği
Türkiye, üzgün yurdum, güzel yurdum
Dağ rüzgarı, portakal balı
Alçak gönüllü, hünerli, sevdalı
Türkiye, üzgün yurdum, güzel yurdum
Yazgısı kara yazılmış gelin
Kurumuş sütü memelerinin
Türkiye, üzgün yurdum, güzel yurdum
Harlı bir ateş gibi derinde yanan
Haramilerin elinde bulunan
Türkiye, üzgün yurdum, güzel yurdum
Güngörmüş, bilge toprağım
Yunus, Pir Sultan ve Nazım
Türkiye, üzgün yurdum, güzel yurdum
Bozlat, ağıt, halay ve zeybek
Dumanı üstünde ekmek
Türkiye, üzgün yurdum, güzel yurdum
Yüzü kırış kırış anam
Ağlayan narım, gülen ayvam
Türkiye, üzgün yurdum, güzel yurdum
Asmaların üstünde gün ışığı
En güzel geleceğin yakışığı
Türkiye, üzgün yurdum, güzel yurdum
Zinciri altında kımıldayan
Bitecek sanıldığı yerde başlayan

Yunus Gibi
Kıran vurdu memleketi
Zalimler hakan olmuştur
Yedikleri yoksul eti
İçtikleri kan olmuştur  
Kula kulluk etmeyenin
Vicdanını satmayanın
Haram lokma yutmayanın
Mekânı zindan olmuştur
Yalan dolan yazıp çizen
Kudretliye övgü düzen
Dün dinsizim diye gezen
Bugün Müslüman olmuştur  
Emeksiz zengin olanın
Kitapsız bilgin olanın
Sermayesi din olanın
Rehberi şeytan olmuştur
Haramisi, soyguncusu
Uğursuzu, vurguncusu
Cellat ruhlusu, soysuzu
Bakan, sadrazam olmuştur
 Korkan varsa konuşmaya
Anlam yükleyip susmaya
Gerek kalmadı korkmaya
Çünkü korkulan olmuştur
 Sesime kulak ver gülüm
Tutsaklığa yeğdir ölüm
Nerde varsa böyle zulüm
Çaresi isyan olmuştur
 
Bellum Omnium Contra Omnes
"İnsan insanın
Kurdudur" diyor
Bir düşünür
Ve ekliyor:
"Bellum omnium cantra omnes"
Yani
Yatkındır savaşa
Birbiriyle herkes...

Şu sonuç çıkar
Bu saptamadan:
Doğası gereği
Savaşçıdır insan...

Doğruluk payı
Var mı bu görüşte?
Yanlışlık var mı?
Varsa nerde?...
İnsan insanın
Kurduydu belki
Gerçek kurttan
Yokken farkı...
Onu kurttan
Ayıran özellik
Akıl olmalı
Ve üretkenlik
Ürününü
Emeğinin
Alırsan, sevinçle
Dolar yüreğin
Ve hele ortak bir
Yaratıysa bu
Daha da büyür
Mutluluğu
Oturursun
Aynı sofraya
Emektaş olmanın
Mutluluğuyla
Şimdi sormak
Gerekir yeniden
İnsan insanın kurdu mu gerçekten?
İnsan insanın
Kurduydu belki
Gerçekten kurttan
Yokken farkı
Ama gelişen
Bir şey var onda
Sevgiye, iyiye
Doğruluğa
Yaratırken
Emeğiyle
Yaratır çünkü
Kendini de...
Soruyu yeniden
Ve şöyle sormalı:
Sevgiye, iyiye
Barışa kim karşı?
Emeğinin
Hakkını alan
Ne çıkar umar
Savaştan?
Dünyayı ortakça
Kardeşçe üreten
Ne yarar umar
Kötülükten?
Şimdi değiştirip
Bu kavramları
Yeniden ve şöyle
Söylemek olası:
Emekçi insan var, barıştan yana
Dünyayı kardeşçe yaratan, üreten..
Ve kurtlar - savaşta çıkarları...
Vurarak, kırarak, ezerek sömüren...

03 Haziran 2013

Nazım Hikmet - Hiçbir ağaç böyle harikulâde bir yemiş vermemiştir.

Topraktan ateşten ve denizden
        doğanların
en mükemmeli doğacak bizden...
..... ve insanlar ellerini
                                        korkmadan
                                                düşünmeden
birbirlerinin ellerine bırakarak
yıldızlara bakarak:
- "Yaşamak ne güzel şey!"
        diyecekler;
bir insan gözü gibi derin
    bir salkım üzüm gibi serin
             bir ferah
        bir rahat
bir işitilmemiş şarkı söyliyecekler...
Hiçbir ağaç
böyle harikulâde bir yemiş vermemiş
                  olacaktır

Ve en vadedici
    bir yaz gecesi bile
           böyle sesler
    böyle inanılmaz renklerle
           sabaha ermemiş olacaktır.
Topraktan
            ateşten
       ve denizden
doğanların
en mükemmeli doğacak bizden....

Topçu Kışlası; gerici bir kalkışmanın merkezidir.

Orasının tarihi, gerici bir kalkışmanın merkezi; 31 Mart Gericilik Ayaklanmasında, şeriat isteriz nidalarıyla sokaklara dökülen softaların, alaylı askerlerin, “Mektepli Subaylara Ölüm!” diye tekbirler atarak, ölümüne üzerlerine yürüdükleri, gördükleri yerde çağdaş eğitimle eğitim görmüş subayları tepeledikleri yer...

Sultan İkinci Abdülhamit, hep büyük vehimler içinde, kendi yönetimine karşı yeni bir kalkışmanın başlayacağından korkuyordu. Genç subaylar bir yıl önce büyük bir kalkışmaya yönelmiş; Sultan’a zorla 1876’da kaldırdığı Anayasa’yı yeniden uygulamaya koydurmuşlardı. Ordu, modern eğitimle yetişsin diye reform hareketlerinin yapılmaya çalışıldığı bir dönemdi. Bu gelişmelerden, Said-i Nursi, Derviş Vahdeti gibi dönemin gerici söylemine sahip kişiler; okullu subaylara karşı halkı ve alaylı subayları kışkırtan yazılar yazıyor; kadınların artık açılmaya başladığından, ahlakın bozulduğundan, dinin elden gittiğinden söz ediyor ve sultanı yeniden şeriat hükümlerini uygulamaya çağırıyorlardı.

Böyle bir aşamada Abdülhamit, Topçu Kışlası’na Alaylı topçu subaylarını ve askerleri yerleştirmiş, onlar sayesinde kendini güvencede duymak istemişti.

Ancak gün geldi; 13 Nisan 190 günü, dananın kuyruğu koptu. Topçu Kışlası’ndan çıkan Alaylı subaylar, kimi dinci kişi ve grupların da katılımıyla “Şeriat Elden Gidiyor” diye bağırmaya, gördükleri mektepli subayları öldürmeye, pek çok yeri yağmalamaya başlamışlardı. İstanbul, bir süre sonra onların eline geçti. Olayları yatıştırmak için Sultan hiçbir şey yapmadı.

Sonunda Selanik’te merkezi bulunan Hareket Ordusu İstanbul’a doğru harekete geçti. İstanbul’da kanlı çarpışmalar olduktan sonra, Hareket Ordusu olaylara hâkim oldu. Bu ordunun kurmay heyeti arasında Mustafa Kemal Atatürk de yer almıştı. İstanbul’a hakim olan Hareket Ordusu, olayların merkezi olan Topçu Kışlası’nı yoğun bir top ateşine tutarak yerle bir etti. Tarihte bir ibret levhası olarak yer almış olan Topçu Kışlası, bu top atışından sonra artık bir moloz yığını haline gelmişti. Yıllar boyunca, tam 30 yıl bu halde kaldı. Kimi yerleri ufak tefek onarımdan geçmiş; değişik amaçlarla kullanılmıştı.

Bu görüntü, 1940’lara kadar bu biçimde kaldı. 1940’lı yıllarda, yeniden düzenlenen alanda, halkın rahatça gezebileceği yeşil bir park yapılmak istendi. Böylece, çok eskiden bir Ermeni Mezarlığı olan ve 1780’de kışla haline getirilen alan, 1940’da Modern Cumhuriyetin bir mirası olarak sonraki kuşaklara kaldı.
İş burada kaldı mı?
Hayır.
Pek çok tarihsel olaya tanıklık eden Taksim; uzunca zaman Türkiye’de İslamcı Siyasetçilerin; cami yapılacak bir alan olarak görüldü ve bu bata Necmettin Erbakan olmak üzere pek çok İslamcı siyasetçi için bir hedef haline geldi. Taksim’in yıkılması ve yerine bir cami yapılması düşüncesi; uzunca zaman ülkenin gündemini meşgul etti.
Bugün de temsil ediyor.
Ne günlere kaldık.
Tanrım, Sen Yüce Türk Milleti’ni koru…

Kemal ARI
 

01 Haziran 2013

İsmet İnönü sorar: Kemal sana göre dünyanın en zor işi nedir?

İsmet İnönü sorar:
”Kemal sana göre dünyanın en zor işi nedir?”
Atatürk cevap verir:
”Türk milletini ayağa kaldırmak der. Ben en çok bu noktada zorlandım.”
Atatürk devam eder “İsmet, şimdi bana bundan daha zor bir şey var mı diye sor” der?
İnönü sorar “Var mı” diye ?
Atatürk cevap verir:
HAREKETE GEÇİNCE BU MİLLETİ DURDURMAK !!


M. Kemal ATATÜRK "Şayet bir gün, çaresiz kalırsanız bir kurtarıcı beklemeyin, kurtarıcı kendiniz olun. "



Bertolt Brecht - Durduramayacaklar

gardiyanları ve yargıçları ve savcıları hepsi halka karşıdır
kanunları, yönetmelikleri, bütün kararları
hepsi halka karşıdır
dergileri, gazeteleri, bütün yayınları
hepsi halka karşıdır

bunların hiçbiri onları kurtaramayacak
durduramayacaklar halkın coşkun akan selini

panzerleri, kelepçeleri, bütün silahları
hepsi halka karşıdır
zindanları, tutukevleri, işkenceevleri
hepsi halka karşıdır
borsaları ve şirketleri ve iktidarları
hepsi halka karşıdır

bunların hiçbiri onları kurtaramayacak
durduramayacaklar halkın coşkun akan selini